Seçim sonuçlarının yarattığı etki sürüyor. Genelde kamuoyu yoklamaları ve gözlemcilerin öngördükleri boyutlarda bir AK Parti zaferi yaşanmadığı için, değerlendirmelerde de kantarın topuzu bir hayli kaçmış bulunuyor. Her şeyden önce, AK Parti 2002'de salt çoğunluğu sağladığı seçimlerin üstünden tam 13 yıl geçtiği halde, hâlâ yüzde kırk bir seçmen desteğine sahip, hâlâ açık farkla Türkiye'nin ilk ve tüm iller ve bölgelerde temsil edilen yegâne siyasi hareketi...
Değişen önemli parametre, meclisteki sandalye dağılımı oldu. Barajı geçen ve Kürt milliyetçiliğinin yükselen dalgasını arkasına alan HDP, bölgesel gücünü aldığı oy oranının çok üstünde bir sandalye elde ederek kullandı. CHP'nin de, HDP'nin barajı geçmesi için verdiği sessiz destek, hem AK Parti'nin, hem CHP'nin ciddi sandalye kaybına yol açtı. İki yıl önce seçim sisteminin değişmesi için sağlanabilecek mutabakat fırsatı, CHP'nin uzlaşmazlığı yüzünden kaçırılmıştı. O dönem de muhalefetle mutabakat sağlanamadı, şimdilerde de mutabakat için öne sürülen görüşlere bakıldığında, muhalefetin bu konuda çok ileri gitmiş olduğu öne sürülemez.
Ana muhalefet partisi, CHP, zaman içinde siyasi bir hareket olmaktan çok, seküler kimliğin bir sözcüsü, bir kimlik hareketi haline geldi. Kemikleşmiş oy tabanı, CHP'nin ciddi bir siyasi program yapmasını da çok gerekli kılmadı. Bu nedenle, son seçimlere kadar, CHP prensip olarak muhalefet yapmak ve gündemi kovalamaktan öteye giden bir siyasi tavır sergilemedi. Kendi içindeki çok değişik ve birbiriyle temelde çelişen görüş sahibi insanların varlığı, belki ana muhalefet partisini tutarlı bir siyasi program hazırlamaktan alıkoydu, bilemiyorum. Ancak eski dönemlerde parti içi siyasi tartışmaların çok olduğu, genel başkan seçimlerinde hep birden fazla adayın bulunduğu parti, son derece garip ve adaba aykırı bir "kaset skandalı" ertesinde genel başkan değiştirdi. Ancak siyasetini değiştirmedi. Sadece daha acemice muhalefet yapmaya başladı. Son dönemde, Kılıçdaroğlu'nun kurmay heyeti de, tecrübeli isimlerin tasfiye edilmesiyle son derece silik isimlerden oluşunca, parti üst yönetimi iyice amatör bir görüntü vermeye başladı.
Son seçimlerden önce, büyük bir heyecanla muhalif basın tarafından desteklenen siyasi program, seçimlerde CHP'ye oy kazandırmadığı gibi, seçmeninin yüzde dördü gibi bir kitle oy vermemeyi tercih etti. Böylelikle, iktidar partisinin on üç yıllık tek başına hükümet etme süreci, ana muhalefet partisinin oy kaybettiği bir finalle sonuçlandı. İşin daha da vahim boyutu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, meclisin seçilen en yaşlı üyesi ile bir görüşme yapmasıyla ortaya çıktı. Demokrasinin en temel adabı çerçevesinde yapılan bu önemli görüşme, CHP içinde ve sosyal medyada büyük bir infial yarattı. Söz konusu milletvekili, 77 yaşında olan, yıllarca CHP içinde çalışmış, önemli bakanlıklarda ve başbakan yardımcılığında defalarca bulunmuş, tarihi bir lider olan Deniz Baykal idi. Cumhurbaşkanı'nın Deniz Baykal ile görüşmesine, herkesin egolarını bir yana bırakarak halkın iradesi istikametinde çalışması gerektiğine dair girişim ve söylemleri CHP içinde gene ciddi tepki yarattı. Ana muhalefet partisinde, temel siyasi adap gereği yapılan girişimler bu denli ters bir tepki yaratıyorsa, bundan Türk demokrasisi için hayırlı sonuçlar beklemek bir hayli zor olacak. Kılıçdaroğlu'nun suskunluğu da, bu duruma hazırlıksız yakalandığını ve kendisini çaresiz hissettiğini gösterdi.
Türkiye'de bir iktidar değil, bir muhalefet sorunu olduğunu çok çeşitli yazılarda ele almıştık. Şimdi ne yapacağını bilemeyen bir ana muhalefet partisi var. AK Parti'nin dışarıda kalacağı bir hükümetin şansı olmayacaktır, bu kesin. Ancak CHP'nin istikrara katkısının ne kadar olabileceği de çok şüpheli... Türk siyasi hareketi, çok sayıda partinin ve liderin unutulduğu ve kaybolduğu dönemlerle doludur. Bunu da hatırlatmakta yarar var.