Seçimler yapıldı. Her şeyden önce, neredeyse ulusal ve uluslararası dev bir "gözlemci" ve "müşahit" ordusunun hazır bulunduğu bu parlamento seçimleri, Türkiye'de şeffaf ve çoğulcu seçim yapılmadığını iddia eden kesimleri üzecek bir dirayet, sükûnet ve katılımla gerçekleşti. Dört bir yanı yangın yerine dönmüş bir ülkede, bu denli heyecanlı, katılımcı ve demokratik seçimlerin yapılabiliyor olması, 13 yıllık AK Parti iktidarının demokratik işleyişi güçlendirmesi dışında çok zor izah edilebilir.
Seçimler yapıldı ve Ak Parti, oyların yüzde kırk birine yakın bölümünü alarak birinci parti oldu. AK Parti'ye verilen oy sayısı, on sekiz milyon sekiz yüz elli bin, ondan sonra gelen iki büyük muhalefet partisinin toplam oyuna neredeyse eşit sayıda bulunuyor. Bundan önce yapılan seçimde, AK Parti'nin aldığı oylar, kendisinden sonra gelen ve meclise giren üç siyasi hareketin toplamından da fazlaydı. Bu anlamda bir performans düşüklüğü vehmedildi. Yüzde kırk bir mertebesinde oy alabilmek, dünyanın hangi demokratik ülkesine giderseniz gidin, on üç yıllık tek parti iktidarından sonra ciddi başarıdır.
Ana muhalefet partisi, büyük umutlarla girdiği bu yarışta, muhalefette olmasına rağmen geçen seçimlerden daha kötü bir sonuç alabildi. Oyların resmi dökümlerinin gelmesi daha zaman alacaktır, ne var ki, geçtiğimiz döneme göre CHP oylarında yüzde dörde yaklaşan bir azalma söz konusu, genel oranda bir puan kadar düşüş var. Bu, CHP sözcülerinin büyük bir fırsatçılıkla, başarısızlıklarını "başarı" gibi sunmalarını engellemiyor.
Bu seçimlerde, oylarını artırmayı başaran siyasi parti, Kürt milliyetçiliğinin ivme kazanmasıyla önemli bir fırsat yakalayan HDP oldu. Seçimlerden önce "parti olarak seçimlere gireceğiz" demekle ciddi bir risk almış, barajın altında kalarak mecliste temsil edilmeme tehlikesini siyasi gündeme taşımıştı. Oysa bugüne dek AK Parti tarafından Barış süreci çerçevesinde yapılanlar, Kürt siyasetine büyük bir özgürlük alanı tanımıştı. Bu anlamda, Kürt siyasetinin artık "normalize" olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu çıkışı, malum çevrelerce tümüyle kamuoyuna olumsuz şekilde yansıtıldı. Türkiye üzerinden Kobane'ye savaşmaya giden Irak Kürdistan Yönetimine bağlı Peşmerge güçleri göz ardı edildi. Kısacası, son altı ayda giderek artan biçimde AK Parti'nin "Kürt karşıtı" bir siyaset izlediği algısı oluşturuldu. AK Parti'nin geleneksel olarak çok yüksek oy aldığı Doğu ve Güney Doğu illerinden bu kez HDP çok daha yüksek oy aldı. Ana muhalefet partisi CHP'den umudu kesmiş muhalif kentli seçmenin bir bölümü de, oylarını HDP'ye yönlendirince, mecliste sandalye dağılımında büyük bir dengesizlik oluştu ve AK Parti'nin çoğunluk sağlaması mümkün olmadı.
HDP'nin yükselmesinden rahatsız olan tepkisel Türk milliyetçiliği de MHP'de oy artışı olmasını sağladı. Parçalı bir siyaset alanı oluştu. Şimdi uzun sürmesi muhtemel bir hükümet kurma süreci ve muhtemel bir koalisyon oluşturma aşamasından geçmek zorundayız. Başkanlık sisteminin en önemli avantajlarından biri de, geçmişteki koalisyon pazarlıklarının yapılmayacağı bir istikrar çerçevesi oluşturmaktı. Bu yapılamadı, hiç değilse şimdilik yapılmadı. Bu seçimin galibinin olmadığı ortada... HDP'nin göreceli oy artışı, ana muhalefet partisine sevinme nedeni olamaz. Bu meclisten de, AK Parti'nin desteklemeyeceği bir hükümetin çıkması çok zor gözüküyor. Hiçbir aklı başında siyasi parti, AK Parti'nin muhalefette olacağı bir koalisyon formülüne evet demez. Mantık ve dirayet, AK Parti'nin destekleneceği bir hükümet formülünü işaret ediyor. Bunu birisinin CHP sözcülerine hatırlatması yerinde olacaktır.