Birinci Dünya Savaşı, Avrupa'nın tarihini, geleceğini ve sınırlarını bir daha geri dönülmeyecek biçimde değiştirdi. Hem korkunç bir insan kıyımına neden oldu, hem de savaşı bitiren antlaşmalar öylesine haksız, öylesine tarafgir biçimde ele alındı ki, II. Dünya Savaşı kaçınılmaz biçimde patladı. Avrupa medeniyeti, "sömürgecilik" anlayışı aşılamadığı için yok oldu. İki dev savaştan oluşan büyük felaketin altında herkes kaldı, ancak "sömürge" değil, kıta imparatorluğu olan Avusturya -Macaristan ve Osmanlı imparatorluklarının şemsiyesi altında yaşayan bütün değişik halklar, etniler, dini gruplar, bu korkunç dönüşümden nasibini en fazla alanlar oldu.
Savaşta, kazanan da kaybeden de büyük kayıplar verdi. Çanakkale, belki tüm savaşın kaderini değiştiren büyük bir deniz ve kara muharebesi olarak tarihe geçti. Osmanlı ordusunun son büyük savaşı da bu oldu. Kuvvetlerinin neredeyse yarısını yığdığı Çanakkale zaferi sonrası, Osmanlı ordusunun artık büyük çapta muharebe yapacak gücü kalmadı. Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Anadolu halkları, bu korkunç savaşta yerlerini, yurtlarını, hayatlarını ve geleneklerini kaybettiler. Ermeniler mağdur halkların başında gelir.
Üstünden yüz yıl geçen bir felaket, bugün de izlerini sürdürüyor. Büyük ölçüde, savaş sonrasında tehcire uğrayan, Sovyet sistemi yüzünden Ermenistan'a da yerleşemeyen büyük bir nüfus, bugün Ermeni diyasporasını oluşturuyor. Bu nüfusun ortak noktası, 1915 felaketi ve onun anısının yaşatılması. Doğal olarak bu gelenek, Türkiye ile ilişkisi kalmamış bu diyaspora için, nesilden nesile bir kıyım ve nefret söylemi aktarmanın ötesine gidemiyor. İki yıldır Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın girişimiyle yayınlanan taziye mesajları, son derece önemli bir dönüşümün ilk adımı oldu.
Diyaspora'ya bir kardeşlik eli uzatıldı.
Bu yıl yapılan Çanakkale savaşı anma törenleri, aslında geleceği beraber kurabilmek için, geçmişin felaketlerini, nefret birikimlerini aşmak için neler yapılması gerektiğini gösterdi. Yüz yıl öncesinin vahşeti, toprağa düşenleri, anıları, kayıpları, yüz yıl sonra böyle bir felaketin tekrarlanmaması için hatırlandı. Savaşan, muarız olan taraflar barış, dostluk, dayanışma ve geleceği birlikte inşa için bir araya geldiler. Çanakkale'de gerçekleşen anıtsal törenler, başta Galler Prensi ve veliaht prens Charles olmak üzere, yirmi bir ülkenin devlet başkanlarını, çok sayıda diğer ülkenin de başbakan ve bakanlarını bir araya getirebildiyse, Türkiye'nin bu "barış ve kardeşlik" çağrısı yankı bulduğu içindir.
Geleceği, Türkiye'nin "soykırım" sözcüğünü tanıması, bu noktadan hareketle, sıklıkla Ermenistan yöneticilerinin ve Gregoryen Kilisesi temsilcilerinin açıkça ifade etmeye başladıkları gibi "toprak ve tazminat" beklentilerine zemin oluşturulması gibi hesaplarla kuramayız. Çeşitli parlamentolara "soykırım" kararı aldırmanın kimseye faydası olmaz. Bu acının dinmesi için, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açtığı kapıdan ortak bir gelecek inşa etmek, özellikle de Türk Ermenilerinin yaşamını kolaylaştırmak, gasp edilmiş vakıf mallarını iade etmek, ortak acılar için birlikte üzüntü duymak, duygudaşlık göstermek, barış dolu bir geleceğe giden yegâne yoldur.
Bu anlaşıldığı için ABD Başkanı Barack Obama, tüm beklentileri ve provokasyonları elinin tersiyle iterek "büyük felaket"ten ve yaşanan acılardan bahsetti. Bu anlaşıldığı için Büyük Britanya en üst düzeyde temsilcilerini gönderdi, İrlanda, Avustralya ve Yeni Zelanda başbakanları, bu anlamlı tören için geldiler. Ortak geleceğe, sadece "barış ve kardeşlik" yolundan gidebileceğiz, bu açıkça belli oldu.