Avrupa Parlamentosu (AP), 1915 Ermeni tehcirinin yüzüncü yılı anlamında, siyasi grupların bir araya gelerek oluşturduğu bir karar tasarısını kabul etti. Neredeyse tüm grupların oy verdiği bu karar tasarısının her paragrafı, bir diğeriyle ilgisi olmayan, kimi yerde de çelişen garip bir belge olma niteliğini muhafaza ediyor. AP, daha 1987'de bu yaşanan felaketin bir "soykırım" olarak adlandırılması gerektiği konusunda bir karar almıştı. Dolayısıyla, "soykırım" tanımlaması bu kurum için yeni değil.
Osmanlı döneminin sonunda, imparatorluğun halklarının nasıl bir iç savaş ortamına itildiği, Balkan muhacereti, Kafkasya'daki Müslüman halkların kırımı, Ermeni tehciri, Rum nüfusun mübadelesi bir arada ele alınmadığında, zaten bu felaketin boyutlarını ve anlamını kavramak da mümkün olmuyor.
Tarihin en anlaşılmaz, en acımasız ve en sistemli soykırımı, İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve süresince gerçekleşen Holokost oldu. Hiçbir etnik temizlik ya da katliam, hiçbir suçu olmayan altı milyon Musevi'nin katledilmesine benzemez. Bu nedenle II. Dünya Savaşı sonrasında hukukçu Raphael Lemkin'in girişimiyle "jenosid" terimi oluşturulmuş ve bu insanlığa karşı işlenmiş bir savaş suçu olarak kabul edilmişti.
Lemkin bu terimi ortaya atmadan önce dünyada ve Avrupa'da yaşananlar, etnik temizlikler, sürgünler, toplu katliamlar, zorunlu yerinden yurdundan etmeler insanlık tarihinin sayfalarında neredeyse her dönem yer aldı. Bu nedenle, "soykırım" olarak nitelendirilebilecek her şeyi, bu jenerik terim altında toplamak da mümkün. Nitekim büyük Fransız Ermeni sanatçı Charles Aznavour, La Provence gazetesine verdiği demeçte, "bir daha olmaması için bütün soykırımlar tanınmalı" diyerek, bu konudaki tavrını ortaya koydu. Aynı zamanda, "Türklerin düşmanı olmadığımı göstermek için 24 Nisan'a katılmayabilirim" de diyen Aznavour'un göstermeye çalıştığı diplomatik tavır, AP'nin kararında maalesef görünmüyor.
Geçen yıl, dönemin Başbakanı Erdoğan'ın yayınladığı taziye metni, AP karar tasarısında destek görmüş, ancak bunun yanı sıra, Türkiye topraklarında bulunan Ermeni kültürel mirasının envanterinin çıkartılması isteniyor. Mesele de zaten burada iyice çarpıklaşıyor. AP, kendi üyesi olan ülkelerden, Balkanlar'daki Osmanlı kültürel mirası envanterinin çıkartılmasını isteyebilecek mi? Gerek Papa Franciscus'un konuşmasının bütünü, gerek AP kararının satır araları, son derece "sureti haktan gözüken" ve büyük bir felaketten bahseden görüntüleri dışında, çok ciddi bir İslam karşıtı çifte standart içeriyor.
Türkiye'de, serinkanlılıkla artık hiçbir şey tartışılamadığı için, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Ermenistan vatandaşı olup kaçak çalışanları Türkiye'den sınır dışı etmedik" açıklaması da, "Ermenileri sınır dışı etmek istiyor" biçiminde çarpıtıldı. Bütün bunlar, Türk Ermenilerinin hayatını ve geleceğini kolaylaştırmıyor, onları rahat ettirmiyor, Ermeni diasporasının vicdan sahibi kısmı ile diyalogu hızlandırmıyor, Ermenistan'ın Rusya güdümlü son derece tavizsiz politikasını değiştirmiyor, dolayısıyla Ermenistan'ın yalnızlığını da hafifletmiyor, sadece Türkiye'yi bir emrivaki ile karşı karşıya bırakmayı hedefleyerek, açılımları sabote ediyor.
Bu aşamada sorulması gereken soru, AP'nin bu çelişkili ve yanlı kararı kimin işine yarıyor?