Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Çırpınan ana muhalefet

7 Haziran seçimleri yaklaştıkça, siyasette canlılık artıyor. Galibin kim olacağı gene tartışma konusu değil. Başat siyasi güç olan Ak Parti'nin seçimleri kazanıp kazanmayacağı değil, ne büyüklükte bir farkla kazanacağı konuşuluyor. Muhalefet ise, umudunu HDP'nin barajı geçip sandalye sayısını artırmasına, paralel terör örgütünden gelecek propagandaya, iş dünyasının muhalif görüşler ortaya atmasına bağlamış bulunuyor.
Bütün siyaseti ham bir milliyetçi üslup üzerine kurulu olan, "çözüm süreci" muhalifliği dışında vizyon sunmakta zorlanan MHP, "tepki oylarını almak" dışında bir hedefe sahip değil. CHP'nin genel başkanı Kılıçdaroğlu için durum pek o kadar rahat değil. CHP, ana muhalefet partisi konumuna yükseldiği 2002'den sonra girdiği sekiz seçimde de başarısız oldu. "Umut" olarak, alışılmadık biçimde genel başkanlığa getirilen Kılıçdaroğlu için, bu son şans. Bu şansı kullanabilmek için de "iktidar adayı" görüntüsü vermeye çalışıyor ve hazırladığı seçim bildirgesinin üslubu bu yönde kurgulanmış. Tıpkı Kılıçdaroğlu gibi seçimleri son şans olarak gören muhalif basın da iyice hareketlenmiş durumda. CHP seçim bildirgesine düzülen övgülerin ardı arkası kesilmiyor. CHP de bu yazıları çok beğenmiş olacak ki, resmi web sayfasının ortasına yerleştirerek "halktan" aldığı desteği vurguluyor. Bugüne dek, medya desteğiyle değil ancak seçmen desteğiyle iktidar olunabildiğini anlayamaması, ana muhalefet partisi açısından ayrı bir talihsizlik. Muhalif çevre ve kalemler, AK Parti'nin seçim bildirgesi hakkında aynı heyecan ve acımasızlıkla eleştirilerde bulunuyorlar. Oysa 13 yıldır iktidarda olan bir partinin ve liderin, seçim bildirgesinde ne yazdığına değil, 13 yıl boyunca ne yaptığına bakılır. Seçmen de zaten o yönden baktığı için, bütün kamuoyu yoklamaları AK Parti'nin sorunsuz biçimde seçimi kazanacağını gösteriyor.
Asıl endişe verici husus, CHP'nin ekonomik anlamda yapmak istediklerinde yatıyor. Türkiye, bu tür siyasi taahhütleri daha önce çok gördü. Seçim dönemlerinde "karakollar şeffaf olacak" denildiğinde işkencenin kurumsallaşmasını, "herkese iki anahtar" denildiğinde döviz krizlerini ve işsizlik dalgalarını yaşamış olduğundan, bu söylemin bu ülkede hiçbir zaman hayırlı sonuç vermediğini seçmen iyi biliyor. CHP, emekliye vereceği ek ikramiyeler ve asgari ücretin 1500 TL'ye çıkması üzerinde duruyor. Nasıl daha önceki seçim kampanyalarında otoyollar ve köprüler ücretsiz olacak denildi, seçimden sonra hemen unutulduysa, bu slogan da aynı akıbete uğramaya namzet. Ayrıca bu cömert ödemelerin hangi kaynakla yapılacağı da meçhul. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, programın bütçeye ek yükünün 150 milyar lira olacağını söyledi. Bu saptamaya Faik Öztrak ve Zekeriya Temizel CHP adına itiraz ettiler. Ancak kaynakların nereden bulunacağını da söyleyemediler. Bugün kamu borçları GSYH'nin yüzde otuz üçü düzeyinde ve ciddi bir bütçe disiplini var. Bunu AK Parti, Erdoğan'ın liderliğinde senelerce seçim ekonomisi uygulamayarak, harcamalarda popülizm yapmayarak sağladı. En önemli hizmetlerinden biri de bu oldu. Ana muhalefet partisi, kamunun borçlanarak seçmenlere gelir dağıtmasını, böylelikle de iç talebin artarak ekonomik büyümeyi ateşlemesini hedefliyor. Bunun yaratacağı kamu açığı da, nasılsa iktidara gelmeyecek olan muhalefeti ilgilendirmiyor. Böylelikle "popülist" politika yapmanın en çarpıcı örneklerinden birini veriyor.
CHP, en son 1977 seçimlerini kazanarak, "ak günlere" sloganıyla Türkiye'yi tarihinin en karanlık ekonomik ve siyasi bunalımına itmiş bir gelenekten geliyor. 1989 yerel seçimlerinde birinci parti olan SHP'nin de yerel yönetimler performansı hayırla yad edilmiyor. Bütün bu gelişmeler olmamış gibi, toplumu mahveden 2001 krizinden sonra sağlam temeller üzerine oturtulmuş kamu maliyesini bozmak, CHP'nin temel somut seçim taahhüdü olarak ortaya çıkıyor. 1968'de işçi sendikaları ve devlet arasında yapılan Grenelle anlaşmalarıyla Fransa, asgari ücreti çok yükseltip, iş güvencesini iyice sağlamlaştırmıştı. O tarihten bu yana işsizlik oranı daima Almanya'nın iki katı oldu, istihdam piyasası giderek kemikleşti, toplum "iş bulabilenler" ve "iş bulamayanlar" olarak ikiye bölündü. Türkiye'deki örneklere güvenmeyenler için, AB'deki uygulamalara göz atmak da yararlı olabilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA