Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Yaklaşan seçimler ve başkanlık sistemi

AK Parti, Kasım 2002'de iktidara geldi. İktidara gelmesi de kolay olmadı, çünkü kurucularından biri olan ve siyasi liderliğini üstlenen Recep Tayyip Erdoğan, hukuka sığmayan, anlamsız suçlamalarla hapis cezasına çarptırılmış ve milletvekili seçilme hakkı elinden alınmıştı. Açık farkla seçimi kazanan partinin lideri olmasına rağmen, milletvekili seçilmek ve Başbakanlığı üstlenmek için aylarca beklemek zorunda kaldı. Ara seçimi kazanarak meclise girdi. Bu tarihten sonra, Ağustos 2014'e dek girdiği bütün seçimleri oyları artırarak kazandı ve on iki yıl kesintisiz Başbakanlık yaptıktan sonra, halkın doğrudan oyuyla ilk turda Cumhurbaşkanı seçildi.
Dünyanın neresine giderseniz gidin, on üç yıldır iktidarda olan siyasi bir hareketin, gireceği seçimlerde oyların yarısını mı, yoksa bunun biraz altında bir düzeyini mi alacağı tartışmasını duymazsınız. Dört yanı ekonomik bunalımlarla, durgunlukla, savaşla, katliamla çevrilmiş, doğal enerji kaynakları son derece kısıtlı bir ülkede, AK Parti milletvekili seçimlerine gidiyor ve muhtemel bir seçim başarısına daha imza atmaya hazırlanıyor.
AK Parti'nin alması muhtemel oy oranı, kendisini takip eden iki muhalefet partisinin oy toplamından fazla gözüküyor. Geçtiğimiz parlamento seçimlerinde de durum böyleydi. Türkiye'de toplum, Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan ve AK Parti iktidarından vazgeçmek niyetinde değil. Bunu her demokratik seçimde daha yüksek sesle dile getiriyor.
AK Parti, bugüne dek seçmenden büyük teveccüh görmesine rağmen kullanılan oyların tam çoğunluğunu almadı. 2011 seçimlerinde, birkaç yüz bin oyla, bu eşiği yakalamasına ramak kaldı. Ancak Recep Tayyip Erdoğan, kişisel olarak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, daha ilk turda kullanılan oyların yarısından fazlasını alarak seçimi kazanmayı başardı. Kişi olarak, lider olarak Erdoğan, halk yığınları nezdinde siyasi örgütlenmelerin ötesine giden bir teveccüh ve bir desteğe sahip...
Bu anlamda, Türkiye'de çok partili dönem boyunca, siyasi mücadelesi siyasi olmayan yollardan kesilmemiş yegâne lider olarak, bir başkanlık sistemi önermesi, bu tür bir sistemin halk yığınları tarafından daha fazla benimseneceğine inanması son derece akılcı görünüyor.
Esasında, AK Parti iktidarının, parlamenter sistem hiç değişmemiş olsa dahi, önümüzdeki parlamento seçimlerini kazanacağından kimse şüphe duymuyor. Ortaya atılan en partizan analizler bile, sadece AK Parti'nin sandalye sayısının düşeceği temennisi etrafında dönüyor. Tüm kamuoyu yoklamaları, seçim analizleri dördüncü bir AK Parti dönemini öngörüyor. Bu çerçevede, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın istediği, yeni bir iktidar dönemini garantiye almak değil, kapsamlı bir anayasa değişikliği yaparak, Türkiye'de 2002'den bu yana devam eden siyasi istikrarı kurumsallaştırmak.
Başkanlık sisteminin nasıl olacağı ya da anayasa değişikliklerinin kapsamı, kesinleşmiş ve tartışmaya açılmış konular değil. Çünkü gelinen aşamada, siyasi ve ekonomik istikrarını sürdürebilen bir Türkiye'nin, "acilen" çözmesi gereken krizler bulunmuyor. Bu nedenle, hedeflenen başkanlık sistemi ve anayasa değişikliği, son derece serinkanlı biçimde hazırlanabilecek, Türkiye'nin 21. yüzyılda hedeflediği "gelişmiş ülkeler" seviyesine ulaşması ve buradaki yerini sağlamlaştırması için düşünülen fazıl bir sistemi işaret ediyor. Bu açıdan bakıldığında, hem Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kişisel ağırlığı ve halktan aldığı destek, hem de Türkiye'nin siyasi istikrarının kurumsallaşma hedefi, "halka dayatılmamış" yeni ve akılcı bir rejim için önemli bir fırsat penceresi açıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA