Yunanistan, 2009'da ortaya çıkmaya başlayan, 2010'da devasa bir krize dönüşen ekonomik durumu nedeniyle, neredeyse her gün uluslararası medyanın gündeminde yer alıyor. Yunanistan'ın iç siyaseti, dış ülkelerle ilişkileri, IMF, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Komisyonu üçlüsüyle görüş ayrılıkları, bütün karar alıcıların merakla ve endişeyle izlediği bir süreç haline geldi.
Yunanistan'ın durumu, iki ayrı açıdan son derece kötü yönetilen küçük bir ülkenin, bütün AB bütünleşmesini nasıl tehlikeye atabileceğini göstermesi açısından önemli: Krizin temelinde, Yunanistan'daki siyaset yapma biçimi ve kurumsallaşmış yozlaşma yatıyor. Bir siyasi aileden diğerine geçen iktidar, iki klan arasında sıkışıp kalan demokrasinin şeffaflığını yitirdiğinin en büyük kanıtı oldu. Euro alanına girmek için ulusal hesaplarda tahrifat yapan Simitis hükümetinin yerine geçen Karamanlis hükümeti, kendinden önceki iktidarın sakladığı dev bütçe açığını örtmeye devam ederek, krizin iyice büyümesine neden oldu. Çeşitli kabinelerin zaman içinde ortak oldukları bu ülke boyutunda kanunsuzluk, Mayıs 2010'da devasa bir bütçe krizi olarak patlak verdi. Yunanistan'ın yüzde üç mertebesinde görünen açığının, aslında yüzde on yedi dolaylarında olduğu ortaya çıktı.
Bir AB ülkesinin, özellikle de Euro kullanan bir üye ülkenin iflas etmesi söz konusu olmayacağı için, tarihte ilk kez IMF, AB kurumları ile birlikte bir "kurtarma operasyonu" düzenledi. Bu operasyon, AB bütçesi böylesi bir borç ödeme için kullanılamayacak kadar küçük olduğundan, uluslararası finans piyasasından IMF ve Avrupa Merkez Bankası aracılığıyla Yunanistan'a borç kullandırılmak suretiyle yapıldı. IMF, böylesi bir borç paketi için, başka ülkelerden isteyeceği koşullardan çok daha uygun, çok daha esnek koşullar öne sürdü ve Yunanistan'a altından kalkamayacağı bir borç ödeme programı hazırladı. Bugün, IMF programının beşinci yılında, IMF Direktörü Christine Lagarde, Yunanistan'a uygulanan kemer sıkma programının yanlış kurgulandığını, öngörülmeyen etkilere yol açtığını açıkladı. IMF'nin programı beş yıldır uygulanıyor, Yunanistan ekonomisi yüzde on sekiz dolaylarında küçüldü, oysa bu küçülmenin yüzde altı mertebesinden bile düşük olacağı öngörülmüştü. Beş yıldır süregiden ekonomik küçülme durmadı, işsizlik inanılmaz boyutlara ulaştı, temel yapısal reformlar yapılmadı.
IMF, reformlar yapılmadığı için programın başarısız olduğunu öne sürmekteydi. Gerçekten de, Samaras hükümeti döneminde yapısal reformlar hükümet ve bürokrasi tarafından itinayla ertelendi. Ancak son seçimlerde işbaşına gelen Tsipras hükümeti, vergilendirme ve sosyal dayanışma sistemlerini ihya etme adımlarını atmaya çalıştığında, bu reformların da orta vadede etkili olamayacağı ortaya çıktı. IMF, bugün gelinen noktada AB kurumlarının karar almada siyasi öncelikleri gözettiğini öne sürerek programın başarısızlığını açıklamaya çalışıyor, ancak Yunanistan, IMF'nin bu tutumundan memnun olduğunu gayrı resmi biçimde açıkladı. Tsipras hükümetinin temel hedefi, önümüzdeki yıl için önemli bir borç indirimi gündeme getirmek ve almayı başarmak. AB yetkilileri, başta Almanya Şansölyesi Merkel olmak üzere, Yunanistan'a borç olarak verilen paraların bir daha geri gelmeyeceğini gördükçe, bu ülkenin Euro'dan çıkmasının çok da kötü bir çözüm olmayacağını düşünmeye başladılar.
Bu karışık dönemde, Yunanistan'ın Türkiye ile ilişkilerinde düzelme beklemek hayalcilik olur, ancak komşumuzdaki radikal görüş sahiplerinin, var olan sorunları bir "Türkiye tehdidi" paniği yaratarak unutturmaya çalışması da her zaman ihtimal dahilinde. Türkiye'nin, Yunanistan'a karşılığı olmasa dahi, yapıcı tutumunu sürdürmesinin önemli olacağı bir döneme giriyoruz.