Yunan halkı, beş yıllık kemer sıkma ve işsizlik girdabından kurtulmak için Syriza'ya destek verdi. Yeni Demokrasi partisiyle iktidarda olan Andonis Samaras, Yunan halkı tarafından Troyka'ya karşı yeterince güçlü bir lider olduğunu vurgulayamadı. Bu nedenle de Cumhurbaşkanlığı seçimlerini öne alarak bir blöf yapmayı denedi. Kısa vadede başarısız oldu, yeni Cumhurbaşkanı seçilemedi, Yunan Anayasasına göre parlamento kendini feshetti, düzenlenen seçimleri de Syriza kazandı. Samaras, bu seçimler öncesinde Troyka'nın Yunan ekonomisi üzerindeki ağır baskıyı gevşetmesi için çok uğraştı, ancak başaramadı. Başarısız olmasında Yunanistan'daki reform sürecinin yıllarca savsaklanması büyük rol oynadı, ancak asıl sorun, Yunan ekonomisine yön veren Troyka'nın, yani Avrupa Merkez Bankası (AMB), IMF ve Avrupa Komisyonu'nun, siyasi bir karar alma yetkilerinin olmamasıydı.
Yeni Başbakan Aleksis Çipras ve ekonomi Bakan Yanis Varufakis bu sorunu iyi tahlil ettikleri için, ilk hedeflerini Troyka'yı aşmak olarak saptadılar. Bunu yaparken, kabul edilmeyeceğini önceden bildikleri bir dizi isteği daha programlarına aldılar. Bunlardan en önemlisi, ülke borcunun üçte birinin silinmesiydi. Aslına bakılırsa, AMB'nin Yunan seçimlerinden önce parasal genişleme kararı alması, miktar olarak bu borcun silinmesinde bir sorun da yaratmayacaktı. Ne var ki AB, Merkez Bankası aracılığıyla piyasalarda parasal genişleme yaratmaya, tüketimi artırmaya ve deflasyonist baskılarla mücadele etmeye çalışırken, bir de bütün bankacılık sistemine yeni bir Yunanistan tahvillerinden vazgeçilmesi mesajı göndermek istemedi. Şansölye Merkel, olabilecek en ters üslupla, Yunan borcunun silinmesinin mümkün olmadığını açıkladı. Çipras ve Varufakis, zaten silinmeyeceğini bildikleri bu borç konusunda geri adım atarak ya da atmış gibi yaparak, borç ödemelerinin yeniden yapılandırılmasını, kısacası borcun çok daha uzun vadeye yayılmasını sağlamaya çalışıyorlar. Bunu da Troyka'yı ekarte ederek yapmaları gerekiyor. Varufakis, iyi bir ekonomist olduğu için borcu iki ayrı enstrümanla uzun vadeye yaymaya, hatta bazı tahvilleri Yunan GSYİH'sına endeksleyerek "ne kadar büyüme, o kadar borç ödeme" sistemini kabul ettirmeye çalışıyor.
Bunun ne kadarını kabul ettirirse, Yunanistan kısa vadede o kadar rahat nefes alacak. Memur maaşlarını ödemek için her üç ayda bir yurtdışından gelecek finansmana ihtiyaç duyan bir ülkede, bu kadar bir direniş bile aslında önemli siyasi başarı addedilebilir. Bunun ötesinde, Çipras ne Türk- Yunan ilişkilerine, ne Yunan kamu yapısına dokunmak istiyor. Çok eskilerde kalmış bir sloganı, "Ege denizi balıklara aittir" cümlesini kullanarak, kıta sahanlığı başta olmak üzere hiçbir sorunda adım atmasının da pek mümkün olmayacağını gösterdi. Kıbrıs konusunda, Bağımsız Yunanlılar ANEL partisi ile koalisyon kurarak, adım atabilecek bir manevra alanını kendisine daha en baştan kapatmış bulunuyor.
Geriye klasik dostluk çağrıları, "Türkiye adım atsın, biz de yanıt veririz" türü açıklamalar kalıyor. "Barbaros gemisinin geri çekilmesi ön şarttır" açıklamasını yaparak Çipras bu konuda, klasik Yunan siyasetçilerinin çizgisinden ayrılmayacağını gösterdi. Oysa artık sorunları erteleme, Türkiye'nin açmazı değil. Zamana ve zemine ihtiyaç duyan taraf Yunanistan: Güney Kıbrıs'ın da, Yunanistan'ın da, kısa vadenin ötesini düşünecek durumları bulunmuyor. Türkiye'ye baskı yapabilecekleri yegâne unsur olan AB ilişkileri ise, zaten fiilen dondurulmuş halde. AB, hiç beklemediği bir anda ciddi bir samimiyet testi ile karşı karşıya kaldı. Hem Yunanistan, hem de G. Kıbrıs'ı bir çözüm için zorlayabilir. Türkiye'nin önerileri son derece açık ve kolaylıkla kabul edilebilir düzeyde. Bakalım AB, Kıbrıs'ın arkasına saklanmaktan vazgeçebilecek mi?