Avrupa Komisyonu aracılığıyla AB, geçen haftalarda Bulgaristan hükümeti hakkında çok ciddi bir karar aldı. South Stream (Güney Akım) projesi için Rusya ile konsorsiyum oluşturup, AB'nin uyarılarına rağmen Bulgaristan toprakları üzerindeki boru hattı inşaatına başlamak kararını alan Bulgaristan hükümeti hakkında ciddi bir soruşturma başlattı. Güney Akım projesi, Rusya tarafından büyük ölçüde Ukrayna'dan ve Türkiye'den geçmeyecek bir boru hattı oluşturarak AB ülkelerine gaz nakletmek amacıyla düşünülmüş bir proje: Karadeniz'in altından geçerek doğrudan Bulgaristan topraklarına çıkacak bu hattan, Yunanistan ve Romanya üzerinden AB'ye geçiş sağlanması hedefleniyor. Böylelikle, geçmişte olduğu gibi, Ukrayna'ya parasını ödemediği için gazı kesmeye kalktığında, Ukrayna yönetimi AB'ye giden gazın bir miktarını kendisine saklayamayacak. Bu sistem sayesinde, Rusya'nın Ukrayna'ya "önce öde sonra kullan" türü bir sistem dayatması da gündeme geliyor… Şu anda dört milyar dolara yakın doğal gaz borcu bulunan Ukrayna'nın, Rusya tarafından iyice baskı altına alınabilmesi de böylece sağlanacak.
Güney Akım projesinin ilk aşamasında boru hattı, Ukrayna kara sularından da geçeceği için, bu sistemin tümüyle Ukrayna'nın aleyhine çalışmayacak şekilde kurgulanması mümkündü. Şimdi ise, Kırım ilhak edildiği için bu çok ciddi bir sınır ve tanınma sorunu haline geldi. Bulgaristan hükümeti, bütün bu sorunlar kendisini ilgilendirmiyormuş gibi davranınca, AB'den ilk çok ciddi siyasi tepkiyi gördü, bunun üzerine de boru hattının yapımını durdurma kararı aldı. Ancak Enerji Bakanı Stoynev, bunun "şimdilik" askıya alındığını, hükümetinin Güney Akım projesinden vazgeçmediğini de açıklamaktan geri durmadı.
Bulgaristan, 2007 yılında, koşulları yerine getirdiği için değil, kırılgan demokrasisi sağlamlaşsın diye AB'ye üye yapıldı. Tıpkı Yunanistan, 1975 yılında başvurduğunda, hiçbir biçimde üyelik gerekliliklerini yerine getiremeyeceği belliyken ve bu AB kurumlarınca tespit edilmişken, demokrasisi sağlamlaşsın diye 1981 yılında üye yapıldığı gibi… Balkanlar'ın Güney Doğu ucunda bulunan bu iki ülke de, AB'nin tanıdığı avansı olabilecek en kötü biçimde kullandılar. Yunanistan üye olduğunda, AB henüz 10 üyeye sahipti ve Yunanistan, Portekiz ve İrlanda ile açık farkla en az gelişmiş AB ülkesi olduğu için gerek yapısal fonlardan, gerek tarım fonlarından çok önemli destek aldı. Bulgaristan için bu da mümkün değil, Avrupa Komisyonu'nun tabiriyle, AB finansal desteği "Bulgaristan bürokrasisinin çarkları içinde buharlaşmayı" sürdürüyor.
Yunanistan, neredeyse tek başına Euro bölgesini istikrardan uzaklaştırmayı başardı. Krize giren diğer tüm ülkeler ekonomilerini düzeltirken, Yunan ekonomisi hala çok ciddi biçimde durağanlığını koruyor. Bu iki ülke AB üyesi, oysa Türkiye'nin üyelik perspektifi bile hala tartışma konusu yapılıyor. Gerek Yunanistan, gerek Bulgaristan ve hatta Romanya, Türk ekonomisinin hayatiyetiyle, büyümesiyle bütünleşmeksizin kendi dinamikleriyle bir noktaya varamayacaklar. Bunun yerine, her iki ülkenin de Türkiye'nin dış ticaretine sanki bir sınır çekme görevi verilmiş gibi davranmalarının mantıklı bir izahını bulmak çok zor. AB yöneticilerinin anlaması gereken ve kendilerine Dünya Bankası tarafından hatırlatılan çok önemli bir husus var: Gümrük Birliği'nin iyi çalışması, sadece Türkiye için değil, Tek Pazar ve bütün Balkanlar ve Orta Doğu açısından çok gerekli bir husus. AB'nin, daha fazla fiziken genişlemesi sorgulanabilir, ne var ki, Türkiye'nin tam anlamıyla entegrasyonu sağlanmaksızın, "yumuşak güç" olarak refahını ve istikrarını ihraç etmesi de mümkün olmadığı iyice ortaya çıktı. Giderek yeni bir kutuplaşmaya gittiğimiz bir uluslararası ortamda, Rusya Federasyonu için AB içinde denizaltı görevi üstlenmiş olan Bulgaristan ve Güney Kıbrıs gibi ülkelerin bu politikalarını ne kadar sürdürebilecekleri çok ciddi bir merak konusu olmayı sürdürüyor. AB ve ABD'nin de, bu uluslararası konjonktürde Türkiye'nin gerçek önemini hala nasıl kavrayamadıkları başka bir merak vesilesi…