Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Hollande'ın ziyareti

Yirmi iki yıl aradan sonra bir Fransa Cumhurbaşkanı Türkiye'ye resmi ziyaret için geldi. Bu ziyaretten önce François Mitterrand, başkanlığının on birinci senesinde, 1992'de, Türkiye'ye gelmişti. Daha önceki ziyaret ise General De Gaulle tarafından, 1968'de gerçekleştirilmişti. Fransa'da, elli beş yıla yayılan bütün Beşinci Cumhuriyet döneminde, yalnızca üçüncü resmi Cumhurbaşkanı ziyaretine tanık olmamız, ilişkilerimizin durağanlığı hakkında yeterince fikir veriyor.
Bu ilişkileri, olması gereken büyük ve kapsamlı ortaklığa dönüştürmek, zaman ve karşılıklı güvenin tesisi gibi iki önemli unsura bağlı olacak. Diyalog başlatılması geciktikçe derinleşen ve müzminleşen anlaşmazlıklar, sorunlar, bir an önce Türkiye-Fransa ilişkilerinin düzelmesi için sembolik anlamda ağırlığı olan bir adımın atılmasını gerektiriyordu. Bu adımı, yanında yedi bakanı ve kırk kadar önemli işadamıyla Türkiye'ye bir çalışma seyahati düzenleyen François Hollande attı.
Fransa ile ilişkiler, Cumhurbaşkanı François Hollande'ın selefi Nicolas Sarkozy döneminde, olabilecek en kötü noktaya gelmişti. Anlaşılması zor bir biçimde "anti- Türkiye" tavrı benimseyen ve Türkiye'nin AB ilişkilerini sabote etmek için elinden geleni yapan, bunu da açıkça söylemekten çekinmeyen bir lider döneminde Fransa, Türkiye'deki ağırlığını çok büyük ölçüde kaybetti. Sarkozy dönemi, Türkiye'nin gerek bölgesel enerji ağları, gerek enerji çeşitlendirme projeleri, gerek askeri ihaleler konusunda son derece önemli bir büyüme sürecine denk geldi. Fransa yönetiminin hasmane tutumu nedeniyle 2002'de Türkiye pazarında % 6.3 paya sahip olan Fransız şirketleri, 2012'de 3.2 gibi bir düzeye indi. Türk ekonomisinin büyük gelişme gösterdiği bu dönemde, Türkiye'de geleneksel olarak bulunan en eski yabancı yatırımcıları barındıran Fransa'nın bu tutumu, kimin işine yaradı bilinmez. Ancak ne Fransa politikasının ne de ekonomisinin işine hiç yaramadığı da görülüyor.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti, tamamen üniter, laik, merkezi Fransa Cumhuriyeti ve onun anlayışı örnek alınarak kuruldu. Örnekleri çoğaltmak o kadar basit ki bu yazının sınırları birkaç kez aşılabilir. Bu denli yakın yapıları olan iki ülkenin ilişkilerinin böylesine soğumuş olmasının anlaşılması kolay değil. Suriye konusunda, Fransa ile Türkiye'nin siyasetleri, üç yıldır neredeyse tıpatıp aynı oldu. Türkiye'nin laik rejimi ve Müslüman ağırlıklı nüfusu, AB içinde en büyük Müslüman nüfusa sahip laik Fransa için önemli ve olumlu bir sembolik değer taşıyor. Tamamlayıcılık, bu boyutta da kendini gösteriyor. Bu denli önemli tamamlayıcılıklar barındıran iki demokrasinin ilişkilerini olması gereken düzeye çıkarmaları ise, var olan engeller, geçmişten gelen hayal kırıklıklarına rağmen çok daha kolay gerçekleşebilir. Başkan Hollande, Fransız medyasında muhalif sesler yükselirken, Başbakan Erdoğan'ın Brüksel seyahatinde oluşan olumlu havayı pekiştiren bu ziyareti, hem üslup anlamında son derece mültefit ve dostane davranarak, hem de delegasyonunu en üst düzeyde tutarak önemli bir siyasi mesaj haline getirdi. Önceki yazılarda da değindiğimiz gibi, Başbakan Erdoğan'ın Almanya seyahati ile birleştiğinde, Türkiye, Fransa ve Almanya üçgeninde yeni ve verimli olacak bir işbirliği altyapısının oluştuğunu sezmek giderek kolaylaşıyor.
Türkiye'nin bölgesinde en çok ihtiyaç duyduğu husus, neredeyse yegâne işleyen demokratik rejim olarak, diğer demokrasilerin desteğini hissetmesi... İlk işaret, Türkiye-AB Brüksel zirvesinde geldi. Fransa, bu ziyaretle ikinci güçlü ve olumlu sinyali gönderdi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA