GüneyKıbrıs ekonomisi iflas etti. Avrupa Merkez Bankası, Avrupa Komisyonu ve IMF'den oluşan Troika, Güney Kıbrıs bankalarının ihtiyaç duyduğu 15 milyar euronun sadece üçte ikisini vermeyi kabul etti. Geri kalan miktar, bankalarda yüksek mevduata sahip olan hesapların bir bölümünün "kesinti" adı altında kurtarma fonuna aktarılmasıyla tamamlanacak.
Bu kararı alırken Troika, AB istikrar fonundan 9 milyar euro ayırmayı kabul etti. IMF ise 1 milyar euro civarında bir katkıda bulunacak.
Kısacası, Güney Kıbrıs'a 15 milyar euro gibi ufak sayılabilecek bir desteği vermeyi, esasen AB kurumları reddetti.
Aynı kurumların, Yunanistan ekonomisini kurtarmak için üç yüz milyar euroya varan bir destek verdikleri hatırlanırsa, Güney Kıbrıs'a neden "hayır" dedi AB ülkeleri?
Birincisi, Güney Kıbrıs çok kötü yönetilse de çok ufak bir ekonomi, banka mevduatlarına el konmasının yaratacağı moral zararın muhtemelen sınırlı kalacağı varsayıldı... İkincisi, iki yıldır AB, bütün ısrarlarına rağmen Güney Kıbrıs'a alması gereken önlemlerin hiçbirini aldırtamadı.
Bu anlaşmayı bir önceki Başkan Hristofyas, iki yıl önce yapabilirdi; onun yerine Moskova'ya giderek Rus yöneticilerden iki buçuk milyar euro kredi alıp, krizi ertelemeyi tercih etti. Üçüncüsü, Güney Kıbrıs, bankacılık sektörü GSYİH'nın birkaç misli büyük olan tek ülke değil. Lüksemburg, Malta, İsviçre gibi ülkelerin hepsi, boylarının birkaç katına varan bankacılık sektörlerine sahipler. Böylesi durumlarda, mevduatların çok dikkatli değerlendirilmesi gerekir.
Oysa Kıbrıs bankaları, yaklaşık 23 milyar euro değerinde Yunan tahviline yatırım yapıp, tahvillerin yarısı borç olarak silindiğinde açıkta kalan bir işletmecilik felaketinin mimarları...
Dördüncü ve belki en önemli husus, Güney Kıbrıs, 2004'te Annan Planı'nı reddedip, gene de üye yapıldıktan sonra, her aşamada AB'de "çok kötü kandırılmış olduğu" hissini pekiştirdi. KKTC'nin üstündeki ambargonun hafiflemesini engelledi, Türkiye'nin fasıllarını sabote etti, toplumlararası görüşmeleri çıkmaza soktu, bütün ekonomisini Rusya Federasyonu'nun finansal desteği üzerine yapılandırdı.
Bu tür konularda üye devletlere baskı yapma olanakları kısıtlı olan AB ülkelerinin eli kolu bağlı kaldı. Ne zaman ki Güney Kıbrıs AB'ye ciddi biçimde muhtaç oldu, AB bu desteğinin karşılığını çok ağır ödetti.
Bu aşamada, devreye girmeyi reddeden Rusya'nın ciddi bir zamanlama ve değerlendirme hatası yaptığı da söylenebilir.
On beş milyar euroluk bir destek paketiyle Güney Kıbrıs'ı kendisine bağlı kılabilecek Rusya yönetimi, bu adımı atmadı. Şimdi Güney Kıbrıs, yegâne ümidini denizin altından bir gün çıkartabileceği doğalgaza bağlamış bulunuyor. Gaz çıkartıp ihraç edebilmek için adada gerekli tesisleri kurabilecek finansmanı olmadığı gibi, İsrail ile Türkiye ilişkileri normalleşme sürecine girdiğinden, İsrail'den de bu konuda fazla destek alamayacak.
Yegâne çözüm, KKTC ile anlaşma ve Türkiye üzerinden doğalgazı ihraç etme alternatifi olarak görünüyor. 1974'ten bu yana kendisini "mağdur" olarak görmeye alışmış bir toplumda, bu derin dönüşüm gerçekleşebilir mi? Güney Kıbrıs'ın zamanı kalmadı, hızla karar vermesi gerekecek...