İtalya'da seçimler yapıldı ve korkulan oldu. Popülist politikalarıyla ekonomiyi derin bir bunalıma iten Silvio Berlusconi ile, siyasi programını kimsenin bilmediği eski televizyon yıldızı Beppe Grillo, toplam oyların neredeyse yarısını almayı başardılar. Bu iki liderin bir koalisyon yapmaları ihtimali bulunmuyor.
Muhtemelen İtalya, yeni seçimler düzenlenene kadar bir azınlık teknokrat hükümeti ile idare etmek zorunda kalacak.
İtalyan ekonomisi, Yunanistan gibi "Euro'dan çıkaralım da kurtulalım" denebilecek boyutlarda değil.
Mario Monti döneminde alınan önlemlerle kamu borcu yönetilebilecek hale gelmişti. Ancak mütereddit dengede giden mali durum, Grillo'nun "her İtalyan'a 1000 Euro maaş" gibi önerileri uygulanırsa ciddi krize girecektir. İtalya'nın ciddi ekonomik krize girmesi ise, bütün AB'nin dengesini bozar.
Yunanistan, siyasi dengeler açısından İtalya'dan daha iyi değil, ancak seçim sonrası oluşan koalisyon kemer sıkma politikasını sürdürüyor. Reformlar geciktikçe de Yunan halkının sabrı azalıyor. Bu atmosferde, Başbakan Samaras'ın on bakanı ve yüze yakın iş adamı ile İstanbul'a gelmesi, çok sayıda anlaşma ve mutabakat belgesi imzalaması, siyaseten cesur bir adım... Yunan basını da gelişmeleri övüyor, hatta Ta Nea gazetesi, bunu 2. Dünya Savaşı sonrası Fransa-Almanya barışmasına benzetmiş.
Türkiye, çok değil 14 yıl önce, derin bir krize girdi. Önce deprem, ardından ekonomik kriz, devlet aygıtının işlemediğini, uygulanan politikaların doğru olmadığını kamuoyuna tüm çıplaklığıyla gösterdi. Bu krizden çıkmak için Türk toplumu, tüm siyasi kadroları ve üstyapıyı değiştirdi. Sonrasında çözülmez gibi görülen sorunların çözülebildiği ortaya çıktı. AK Parti döneminde, özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kişiliğiyle bütünleşen reform politikası, tasarruf önlemlerinden çok, sosyal devlet işleyişinin düzelmesiyle biçimlendi. Kangren olmuş sorunlar, hastaneler, ulaşım, sosyal güvenlik, uzun bürokratik süreçler birer birer çözüldü. Ekonomik büyüme ve kamu maliyesinin sağlıklı duruma gelmesi, seçmen desteğini arttırdı, bir "fazıl daire" yarattı.
İtalya, Yunanistan, Güney Kıbrıs, İrlanda, İspanya ve Portekiz'de ise bunun tersi gerçekleşiyor. Kamu maliyesinin düzelmesi için ciddi kemer sıkma politikaları uygulanıyor, ancak sosyal gerilimi azaltabilecek önlemler alınamadığı ölçüde, sosyal devlet zayıflıyor. Seçim sonuçları, marjinal ve tehlikeli partileri öne çıkarıyor.
Türkiye'de hükümet, kuruluşumuzdan beri kanayan bir yara olan "Kürt sorununa" çok cesur bir yaklaşım başlattı. Bu süreçte kazanılacak her başarı, Türkiye'nin on yıllardır düzelemeyen Kıbrıs, Ege gibi sorunları çözmesinde de büyük ivme yaratacaktır.
10 yıl önce kimsenin tahmin edemeyeceği biçimde, Türkiye'nin gelişme stratejisi AB ülkeleri için örnek olmaya başladı.
Çok zor, ancak çok umut verici bir sürecin ilerlemekte olduğunu görüyoruz. Bu sürecin muvaffakiyeti, Türkiye'yi ve çevresini olumlu biçimde değiştirebilecek bir potansiyele sahip... Bu nedenle de benimsenmesi yaşamsal önem taşıyor.