Uluslararası gündem, giderek daha hızlı değişiyor. Küreselleşen dünyada, eskiden adını arada sırada duyduğumuz ülkeler ve toplumlar bile artık sıklıkla gündemimizde yer buluyor.
Çok çeşitli ve birbirinden bağımsız gelişmeleri aynı zamanda takip etme gereğini duyuyoruz.
Dünya, küreselleşirken gerçekten küçüldü. Ekonomiler giderek birbirine bağlandığı için, Çin'deki gelişmeler Avrupa borsalarını etkiliyor, Afrika kıtasında, kimsenin haritada yerini bilmediği Mali, bir anda AB ülkeleri için önem kazanabiliyor.
Öte yandan, uluslararası planda, yıllardır hiçbir gelişme kaydedilmeyen konular da var. Mesela Kıbrıs... Cumhuriyet olarak 1961'de kuruldu, "paylaşılan hükümranlık" anlayışına oturan çok demokratik bir anayasası vardı. 1963 darbesiyle Kıbrıs Türkleri bu sistemin dışına atıldı. Fiziki olarak da yok olma düzeyine geldiklerinde Türkiye, garantörlük haklarını öne sürerek müdahale etti, bir etnik temizlik engellendi. 1974'ten beri de iki ayrı yönetim altında iki ayrı bölge bulunuyor.
Yapılan tüm çözüm çabaları sonuçsuz kaldı. En son 2004'te, önerilen çözüm, Annan Planı adı altında halkoyuna sunuldu, KKTC halkı büyük bir çoğunlukla evet, Güney Kıbrıs toplumu ise daha da büyük bir çoğunlukla hayır oyu verdi.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin girişimiyle oluşturulan bir çözümün reddi sonrasında, BM Güvenlik Konseyi'nde ciddi bir değerlendirme yapılması gerekirdi.
Daimi üye Rusya veto ettiği için, çözümü sabote etmiş olan Güney Kıbrıs yönetimi, hiçbir baskıya maruz kalmadı.
AB, büyük bir genişlemenin arifesindeydi.
Yunanistan, bölünmüş de olsa Güney Kıbrıs üye yapılmazsa, bütün diğer aday ülkeleri veto edeceğini şantaj olarak dayattı. Sonucunda, KKTC ambargosunun hafifleyeceği bir pazarlık yapıldı ve Güney Kıbrıs yönetimi, AB üyesi oldu. Sonra, sistemli biçimde KKTC için yapılan tüm açılımları engelledi.
2006'da da, AB zirvesinde Türkiye'yi limanları Kıbrıs bandıralı gemi ve uçaklara açmadığı için, üyelik müzakerelerinde çok zor bir duruma itti. Sekiz fasıl askıya alındı.
Güney Kıbrıs'ta bir aydan bu yana yeni bir Cumhurbaşkanı var. Anastasiades, Annan Planı'na destek vermiş olan yegâne siyasetçiydi... Ancak ortada Annan Planı yok, Güney Kıbrıs ekonomisinin acil ihtiyacı olan finansal yardım için, KKTC ile anlaşmayı koşul koyacak bir siyasi irade de bulunmuyor.
Geçtiğimiz hafta, eski İngiliz Dışişleri Bakanı Jack Straw, yaptığı uzun bir söyleşide, Güney Kıbrıs yönetiminin çözüm için hiçbir baskı hissetmediğini, hiçbir ihtiyacı olmadığını, bu açıdan belki KKTC'nin tanınmasının daha iyi bir çözüm olabileceğini açıkça söyledi.
NATO konusunda da, Güney Kıbrıs, çözümü engellediği ölçüde Türkiye tarafından veto ediliyor ve bu da ciddi sorunlar yaratıyor.
AB, Türkiye dosyasını bir an önce açıp, karşılıklı neler yapılabileceğine dair çalışmaya başlamalı, bu tıkanıklık artık mantıki hiçbir açıklamaya sığmıyor. ABD ile Avrupa ortak bir pazar haline gelirken, yeni bir dünya kurulurken, bu denli çağdışı kalmış ve müziç hale gelmiş Kıbrıs sorununun varlığını sürdürmesi, gelişmeleri engellemesi, herkesin inanılmaz vakit ve fırsat kaybetmesine sebep oluyor...