Türkiye'nin çevre ülkelerle ilişkileri, geçtiğimiz üç yılda çok yoğunlaştı ve önem kazandı.
Ortadoğu ve Kafkaslar'daki komşu ülkeler, küreselleşen ticaret ve iletişim ağlarına eklenmeyi hedefliyorlar. Bu açıdan, Türkiye'nin rolü giderek yaşamsal bir duruma geliyor. Türkiye'nin merkez olduğu bir ekonomik işbirliği alanı, bölgede giderek daha çok benimsenen bir hedef haline geldi.
Türkiye, bu çekiciliğini son on yıldaki ekonomik ve sosyal performansı kadar, kurumsal ilişkilerinin sağlamlığından alıyor. Soğuk savaş döneminin, Türkiye'yi "Batı" ittifak kurumları içinde, SSCB'ye karşı ileri karakol algısı gibi görülmesi dönemi gerilerde kaldı. Bu algının değişmesi de kolay olmadı. AB ile ilişkilerde, Türkiye'nin "üye olmadan bütünleşme içinde tutulması" yaklaşımı, soğuk savaş algısının bir türlü düzelememiş olmasıyla da açıklanabilir.
AB'nin algısının değişmesi ne kadar vakit alırsa alsın, dünya hızla değişiyor. Tunus'ta Arap uyanışını başlatan olayların üstünden iki yıl geçti. Bu süre boyunca, "yerinden kıpırdatılamaz" gözüyle bakılan liderler ve rejimler ya tarih oldu, ya da halklarına büyük acılar çektirerek yok olma sürecine girdiler.
Beklenmedik yakınlaşmalar gerçekleşti. On yıl öncesinde, Kuzey Irak'ta kurulacak bir Kürt devleti, en korkulacak senaryo gibi gösterilirken, bugün Irak Kürdistan'ı ile Türkiye, neredeyse tam anlamıyla bir ekonomik bütünleşme içine girmiş bulunuyorlar. PKK terörünün gündemden düşmesiyle bu daha da gelişebilir.
Türkiye'nin, AB Tek Pazarı ile bütünleşmesinin, bölgesinde gücünü artırdığı çok defa söylendi. Ben de bu analizi sıklıkla yaptım. Türkiye'de de, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, hükümet bu bilinçle hareket ediyor... İlişkilerin kopmaması da, hükümetin bu stratejik seçiminden kaynaklanıyor.
Öte yandan, artık "AB üyesi olan ya da AB ile bütünleşen ülkeler, çevresine istikrar taşır" türünde bir genelleme yapmak da mümkün değil. 1981'den beri AB üyesi olan Yunanistan, Balkanlar'a istikrar değil istikrarsızlık taşıdı. Makedonya, ismini dahi kullanmakta zorlanıyor. 2004'te üye olan Güney Kıbrıs, Akdeniz'de yalnızca Rusya Federasyonu'nun çıkarlarına hizmet etti. Bugün her iki ülkenin ekonomisi iflasın eşiğinde bulunuyor. Bunun yarattığı istikrarsızlık, tek para birimi Euro'nun geleceğini tehlikeye atacak boyutlara ulaştı.
Bu saptamalardan varmak istediğim nokta, isteyen her ülkenin, AB'nin normlarını, istikrarını ve refahını çevresine aktaracak bir "ağırlık merkezi" olamayacağı...
Türkiye, bunun farkında ve kimi zaman kendi değerlerine sadık kalmakta başarısız olabilen bir AB örneğine rağmen, AB hedefinden vazgeçmediğini her fırsatta dile getiriyor.
Bunu sadece kendi geleceği veya bölge ülkelerinin refahı için değil, küresel dünyada etik bir yükümlülük olduğu için de yapıyor. Bu stratejisi sayesinde Türkiye, kısa vadede bölgesel sorunların içine çekilmiş görünse de, uzun vadede çok önemli değişimlerin temelini atıyor.