Bütün yorumcuların birleştiği temel nokta, iktidar partisinin bu seçimi rahatlıkla kazanacağı yönünde... Kamuoyu araştırma şirketleri, inanılmaz bir uyum içinde birbirinden sadece iki, üç puan fark eden sonuçlar yayınlıyor. İktidar partisi şimdiden seçim sonrası reformlarını hazırlıyor, muhalefet partileri ise muhalefete bir dört yıl daha devam edeceklerine, sanki kendilerini herkesten önce inandırmış gibi davranıyorlar.
Bütün yorumcuların birleştiği bir diğer husus, AB'nin bu seçim kampanyasında hiç yerinin olmadığı... Eskiden hiç değilse bir iki çatlak ses çıkar, AB'nin Türkiye ile ilişkilerine ya da yapısına eleştiriler yöneltirdi. Siyasi partiler de, genel olarak bu konuyu "AB ile ilişkiler geliştirilecektir" türünde bir cümle ile geçiştirirdi.
Bu dönemler çoktan aşıldı. Şimdi AB konusunun gündeme gelmemesinin nedeni, Türk siyasetinin ilgisizliği değil, AB siyasi ufkunun iyice daralmış olması ve Türkiye ile olan müzakereleri neredeyse sabote edecek bir tutum içinde bulunması...
Güney Kıbrıs'ta çözüm zor
Müzakere süreci ilerlemekte inanılmaz zorluklar çekiyor. Bu sürecin önüne engel olarak koyulan Kıbrıs sorunu da, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin artık iyice rayından çıkan milliyetçiliğine paralel olarak hiçbir çözüm umudu taşımıyor.
Güney Kıbrıs'ın güya ilerici kesimini temsil eden Hristofyas, son olarak Kıbrıs adası üzerinde Türk/Yunan nüfus dengesinin daima bire dört kalması gerektiğini resmi olarak dile getirdi. Böylelikle hangi devirde kalmış olduğu da uluslararası düzeyde iyice teşhir edildi. Edildi mi? Ya da edilse ne olur? Bu tür soruların sorulması ve çok ciddi biçimde gündeme getirilmesi dönemi artık kapımıza gelmiş bulunuyor.
Seçim sonrasında hükümet, çok muhtemelen AB ile çok daha ciddi bir konuşma yapmak, iyice köşeye sıkışan ve devamlı saçmalayan bir Güney Kıbrıs yönetimi ile Türkiye arasından ciddi bir denge gözetmeye davet etmek durumunda kalacak. Bu tür bir restleşmeden ne çıkar bilemeyiz. Bu tür bir yüzleşmenin şiddeti ve üslubu da çok hassas bir denge isteyecektir, gayet karmaşık bir döneme giriyoruz.
Ancak ne kadar dikkatli ve hassas davranılırsa davranılsın, AB içinde Türkiye'yi mümkün nispette dışarı itmek isteyen kesimler bunu şantaj olarak niteleyebilir. Bu tür bir kampanyaya hazırlıklı olmak, AB içinde Türkiye'nin vazgeçilmezliğini anlayan kesimlerle ilişkileri yoğunlaştırmak, her şeyden önce de çok sık biçimde AB medyasında Kıbrıs konusunda ne istediğimizi ve ne kadar çözüm istediğimizi bıktırıp usandırırcasına anlatmak gerekecek...
Balkanlar'da yeni bir dinamik
Uluslararası dengeler, son derece öngörülmesi zor ve değişken bir döneme girmiş bulunuyor. Balkanlar'da bir türlü başarı sağlayamayan AB politikası, Sırbistan'ın normalleşme sürecine girmesiyle bir anda hızlanabilir. Bu dönemde Sırbistan'ı bir kara delik olarak algılayıp, onu parantez içine alarak diğer ülkelerle uyum süreci gerçekleştirmek, AB açısından son derece verimsiz bir strateji oldu. Srebrenica Kasabı adıyla tanınan Radko Mladiç'in Voyvodina'da tutuklanması, Sırbistan'ın AB üyeliğine muhtemelen çok hız kazandıracak.
Bu anlamda gerek Balkanlar, gerek gene karışmaya başlayan Kafkaslar, gerek iyice karışan Ortadoğu açısından Türkiye'nin vazgeçilmezliği, çok kısa zamanda hiçbir zaman olmadığı kadar berrak biçimde ortaya çıkarsa şaşırmamak gerekir.
AB içinde Türkiye konusundaki çelişkiler ve çok seslilik, bu dinamikten etkilendiğinde, muhtemelen kısa vadede Türkiye karşıtı sesler daha da yükselebilir. Kısa vadeye takılıp kalmadan, Sırbistan ile iyi olan ilişkileri çok daha iyi bir noktaya yükseltmek, Yunanistan ile bulunduğu zor durumda karşılıklı menfaat ilişkileri kurmak, bunları da iç politika malzemesi yapmaksızın gerçekleştirmek gerekecek.
Bütün bu sorunların ve ihtimallerin öngörüldüğü, tartışıldığı bir seçim kampanyasını hepimizin özlediği de ayrı bir gerçek... Ancak verimli bir siyasi tartışma platformu, herkesin stratejisi ve paylaşacak dünya görüşü bulunduğu ortamlarda oluşur. Seçime yaklaştığımız son günlerde, geçtiğimiz dokuz yıla yakın sürede kimsenin alternatif ciddi bir strateji oluşturamamış olması da, iktidar partisinin kabahati sayılmamalı...