Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Yeni dünya, yeni siyaset anlayışı

Son üç aydır Arap ülkelerinde yer alan gelişmelere bakarsak, önemli saptamalar yapabiliriz. Bu saptamalar, Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla sona eren Soğuk Savaş dönemi ertesinde, bizlere sunulan bir dizi önyargıyı da aslında yok etmektedir:
Birincisi, medeniyetler çatışmamaktadır. Tam tersine, evrensel özgürlük, demokrasi, şeffaflık, kişi hak ve hürriyetleri gibi alanlarda medeniyetler giderek birbirine daha çok benzemektedir. İletişim dünyasının baş döndürücü gelişmesi, bu karşılıklı etkilenmeyi muhtemelen daha da artıracaktır.
İkincisi, tüm toplumlar gibi, Arap ülkelerinin toplumları da, "depolitizasyon" sürecine bir yerde hayır diyebilen, sağlıklı tepkiler verebilmektedir. İslam'ın, toplumları bu konuda başka türlü biçimlediği tezi de berhava olmuştur.
Üçüncüsü, diktatörlüklerin, otoriter rejimlerin uzun vadede istikrar yarattıkları varsayımının hiç de öyle olmadığı ortaya çıkmıştır. Demokrasilerde "istikrarsızlık" gibi görünen süreçler, despotluk rejimlerinden sonra oluşan inanılmaz siyasi bunalımlarla karşılaştırıldığında, son derece hafif kalmaktadır.

Yeni ilişkiler

Bu saptamalar, bugüne dek "başarıyla" uygulandığı düşünülen gerçekçi dış politika anlayışının, ABD ve müttefik ülkeler açısından ciddi biçimde gözden geçirilmesine yol açabilir. Arap dünyasını kasıp kavuran değişiklik dalgasının nasıl bir neticeye yol açacağı henüz belli değildir. Ancak nasıl netice verirse versin, bu dipten gelen devrim dalgasının verileri tamamen değiştirdiği de söylenebilir.
Rejim değişiklikleri Tunus'ta hızla, Mısır'da çok daha ciddi sürtüşmeler sonucu daha uzun bir süreçte gerçekleşmiştir. Yemen'de bu süreç, sonuna gelmiş gibi durmaktadır. Libya iç savaşın içine itilmiştir. Suriye ise ayaklanmaları, bugüne kadar uyguladığı ve bildiği yegâne yöntem olan aşırı şiddetle bastırmak eğilimindedir. Bahreyn, muhtemelen demokrasiye geçebilecek en avantajlı konuma sahiptir, ne var ki komşusu Suudi Arabistan'ın baskısı, onu engellemektedir.
Türkiye, başlangıçta diğer Arap ülkelerine askeri müdahalede bulunmamış olan Batı ittifakının Libya'ya da müdahale etmemesini ister görüntüsü vermiştir. Ancak Libya ayaklanması, daha baştan ülkeyi ikiye böldüğü gibi, Kaddafi'ye bağlı güçlerin de kolaylıkla pes etmeyecekleri bir iç savaşa dönüşmüştür. Bu aşamada Fransa, Tunus'taki utancını da unutturmak amacıyla, Bingazi'ye saldırıya geçmek üzere olan Kaddafi güçlerine karşı hava saldırısı başlatmıştır. Bu saldırı, BM Güvenlik Konseyi kararına sırtını dayadığı için, ABD başta olmak üzere diğer müttefikler de Fransa'ya destek olmuşlardır.

Türkiye'nin tedbirli tutumu

Bu aşamada, Nicolas Sarkozy'nin yakın arkadaşı filozof Bernard-Henri Lévy başta olmak üzere, birçok gazeteci ve yazar tarafından Türkiye'nin (daha çok da Başbakan Tayyip Erdoğan'ın) Kaddafi'nin ortadan kaldırılmasını istemediği, bunun da çok yanlış bir politika olduğu Avrupa medyasında sıklıkla ele alınmıştır. Oysa bugün baktığımızda, yaklaşık iki aydır bombalanan Libya'da hiçbir şeyin hallolmadığını görmekteyiz. Bu savaş sırasında, Libya lideri ile görüşebilen yegâne demokratik lider Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olabilmiştir. Ancak onun çabaları, ruhsal dengesi fevkalade tartışmalı hale gelmiş Kaddafi'nin ikna edilmesini sağlayamamıştır.
Türkiye'nin, Başbakanı aracılığıyla Libya konusunda yapılması gereken her şeyi denediğini inkâr etmek mümkün değildir, Robert Fisk gibi Türkiye taraftarlığıyla suçlanamayacak bir isim dahi bunu teslim etmektedir. Öte yandan değişen rejimler, Arap ülkeleri diplomasisini daha aktif, daha özgür hale getirmektedir. El Fetih ve Hamas arasında Kahire'de varılan mutabakat, bunun çok güzel bir örneğidir. Bu anlamda, yeni gelişmeler ışığında Türk diplomasisinin daha da büyük misyonlar üstleneceği açıktır. Ancak bu yeni durum, AB ile olan ilişkilerin de çok daha samimi, çok daha dayanışmayı gerektiren bir düzeye taşınmasını gerekli kılabilir.
Bu alanda atılacak adımları önümüzdeki hafta ve aylarda ilgiyle izleyeceğiz. Suriye ve Yemen'de yaşanacak sosyal değişiklikler, Bin Ladin'in öldürülmesi sonrası AB ülkelerinde yükselen terör endişesi, çok yoğun bir ilişkiler dönemine girdiğimizin işaretlerini vermektedir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA