Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Gelenle gideni anlamak...

Pakistan'da çok ciddi bir tabii felaket yaşanıyor. Ülkenin yarısı inanılmaz sellerin altında kaldı. Zaten çok parlak olmayan altyapı tümüyle çöktü. Yetmezmiş gibi çürümüş bir devlet yapısı ve tümüyle etkisiz bir bürokratik sistem, bu boyutta bir felaketle başedemediği için, yapılan yardımların ulaştırılması da çok ciddi sorun oluyor.
Belki bu tür doğal felaketlere alışmamız ve hazırlıklı olmamız lazım artık... Henüz iklim değişikliğinin genel gidişini öngörecek istatistikler yok elimizde, ancak küresel ısınma, giderek daha fazla sorun çıkaracak gibi duruyor. Aslında acıklı olan, dünyada bu tür doğal felaketlerle başa çıkabilecek teknolojik ve parasal birikimin olmaması değil, zihinlerimizin bu yeni tehlikeye göre düşünmemesi...
AB tarihinde muhtemelen ilk kez, Fransa Cumhurbaşkanı, Komisyon Başkanı Barroso'ya bir mektup yazarak Pakistan için AB'yi harekete geçirmesini ve acil yardım kampanyası düzenlemesini istedi. Burada, garip olan Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin ön plana çıkarak gündeme oturmak istemesi değil, Avrupa Komisyonu'nun bu kadar bariz bir duruma müdahale edecek intikal hızını gösterebilmek için Fransa'dan resmi uyarı gelmesinin gerekmesi...
Ekim ayında, AB'nin de girişimiyle Birleşmiş Milletler çerçevesinde, 22 gelişmiş ülkenin katılacağı ve "Pakistan'ın dostları" grubunca desteklenen bir bağış konferansı düzenlenmesi öngörülüyor... Türkiye adına Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Pakistan için yapılan özel oturuma katılmak için New York'a gitti. Bağış, toplantıda yaptığı dikkat çeken konuşmasında yardımların gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasının önemine de işaret etti...Ekim ayına kadar damla damla gidecek yardımla idare etmek zorunda kalacak Pakistan'ın çilekeş halkı, o da yardımlar ulaşabilirse... Bahsettiğimiz Pakistan, nükleer güç sahibi bir ülke...
Dünyada yeni bir ülkeler kategorisi oluşuyor: halkı açlıkla boğuşurken bağımsız nükleer güce sahip ülkeler olarak niteleyebiliriz bu kategoriyi... Başı çeken tabii ki Kuzey Kore, halkının dörtte biri silahlı kuvvetler mensubu, kıtalararası balistik füze denemeleri yapan, şimdilik beceremeyen, nükleer güç sahibi, halkı açlıkla karşı karşıya, kıtlık yıllarında ölümlerin Ortaçağ dönemlerini aratmadığı bir ülke. Bu garip "haydut ülke" konumuna talip olan Pakistan ve İran gibi ülkeler de sırada bekliyor...
Kuzey Kore örneği, bu tür ülkelerin tecrit edildiklerinde nasıl rejimler yaratabileceklerine güzel bir örnek oluşturuyor. İran rejimi, benzer olmasa da ona yakın bir tecrit politikası sonunda hem daha kökten bir yapıya kavuştu, hem de rejim iyice kalıcı hale geldi, en ufak bir çoğulcu açılım bile şiddetle bastırılır durumda... Pakistan konusunda giderek artan biçimde uluslararası yardımın ve ilişkinin yoğunlaşması, bu açıdan bakıldığında son derece önemli bir gösterge: Pakistan'ın tecrit edilmemesi lazım...
Artık ülkelerin, çok sayıda konvansiyonel güç bulundurmalarından çok, uluslararası planda felaketlerle mücadele edebilecek güçler oluşturmaları önem kazanıyor. Afganistan'daki başarısızlığının temelinde, böyle bir gücün varolmaması yatıyor. Konvansiyonel savaş için eğitilmiş birliklerden, iyi bir "halkla ilişkiler" sistemi kurulması istendi, tabii ki olmadı... Ufak tefek bazı başarısız girişimler haricinde, hâlâ bir "rapid reaction force", yani afetlere acil müdahale gücü oluşturulamadı. AB, bu konuyu tekrar gündemine aldığını açıkladı, bakalım bu defa ne çıkacak...
Değiştirilmesi en güç olan, her zaman olduğu gibi algılama kalıpları... Türkiye, Pakistan için yardım girişimini derhal gerçekleştirdi, bu doğru... Ancak bizim de afet konusunda yurtdışına acilen yollayabileceğimiz büyük bir gücümüz yok. AB ile olan işbirliğimiz, bazı AB ülkelerinin siyasi ayak oyunlarından bir türlü kurtulamadığı için, böylesi geniş soluklu, uzak vadeli bir işbirliği sistemi de oluşturulamadı bugüne kadar... Ancak tüm gelişmeler, dünyanın gidişi, uluslararası ilişkilerin değişmesi, Türkiye'nin hem gücünü sınıyor, hem de yönünü doğruluyor. Türkiye'nin yönü yerine ekseni de diyebiliriz isterseniz...
Nazım Hikmet'in o güzel dizelerini belki bir kez daha hatırlamakta yarar var:
"Anlamak sevgilim
O ne müthiş bahtiyarlık
Anlamak gideni ve gelmekte olanı''

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA