Anayasa referandumu için kampanya başladığından bu yana, Türk siyasi yaşamı ağustos ayında hiç alışık olmadığımız bir yoğunluk ve heyecan düzeyine çıktı. Türkiye'de uzun zamandır süre giden bir ikilik var. Temel olarak değişen bir dünyada, değişen parametrelerin daha iyi anlaşılmasını savunan bir yaklaşım ile "bunu kabul etmeyen" bir diğer yaklaşım çarpışıyor. Bu sürtüşme, zaman zaman çok şiddetli bir görünüm alabiliyor. Çarpışmanın yaşandığı platform ise, AK Parti hükümetine karşı olmak veya olmamak üzerine kurulu. Eğer bir biçimde hükümetin herhangi bir icraatını eleştirmiyorsanız, muhalefet için karşı kampta yer alıyorsunuz.
Bu anlamda muhalefetin işi bir nebze daha kolay, "benimle olmayan bana karşıdır" kıstası, uygulaması pek zor bir kıstas değil. Öte yandan hükümetin icraatına sistemli biçimde karşı çıkmayan, yeni oluşan dünyayı, yeni dengeleri anlamaya çalışanların işleri bir hayli daha zor. Hem güncel olanı hem de geleceğe yönelik adımları aynı anda, nesnel bir analize oturtmanız gerekiyor. Muhtemelen de bunu yapmaya kalktığınızda güncel siyaset çekişmesi içinde sesinizi duymak isteyen pek olmuyor.
İzansız muhalefet
Bu gelişmelerde yeni olan ne, diye merak edebilirsiniz: Yeni olan, bu ikilemin giderek dünyada kendine hemen her ülkede yaşam alanı bulabilmesi. ABD'de Obama yönetimine karşı, Amerikan toplumunun en gerici, hatta ırkçı diyebileceğimiz kesimi bir nevi cihat ilan etmiş vaziyette. Boston Tea Party, ABD politikasında marjinal kalan, ama McCarthy dönemi gibi kimi yıllarda iktidara uzanabilmiş aşırı sağ, tutucu ve ayrımcı bloku temsil ediyor. Bu muhalefet için, her türlü kötülüğü temsil ettiklerine inandıkları iktidara karşı, demokratik olsun olmasın her tür baltalama yapılabilir. Bizde de zaman zaman olduğu gibi.
ABD politik yapısı Türkiye'ye hiç benzemediği için, bizim yapımıza çok daha uygun bir ülkeyi örnek alabiliriz. Meselâ AB'nin en büyük ve başat ülkelerinden Fransa'da neler olduğuna bakarsak, çok ilginç gelişmeler görebiliyoruz. Demokratik işleyişi tartışma konusu yapılamayacak kadar yetkin olan bu ülkede, son olarak Cumhurbaşkanı Sarkozy, yasadışı işler yapmakta devam eden göçmen kökenli Fransızların vatandaşlıktan atılabileceğini ima etti. İma da etmedi aslında, açıkça ifade etti. Fransa'da, Türkiye'deki kadar belirgin olmayan iktidar/muhalefet çizgisi de bir anda çok daha belirgin hale geldi. Bu çizgi, gene yeni toplumsal dengeleri anlamaya çalışanlarla, anlamamakta direnenleri ayırıyor.
Yeni bir dünya kuruluyor. Eskiden İran'ın yerini haritada gösterebileceği şüpheli olan Brezilya Dışişleri Bakanı, bugün İran'da insan hak ve özgürlüklerinin tümüne aykırı uygulamaları önlemek için kişisel girişimlerde bulunabiliyor. Bu girişimler için çaldığı kapılar kendisine açılıyor. Dünyada dengeler artık sadece ülkelerin gücüyle ölçülebilir olmaktan çıktı. Uluslararası kuruluşlar, fikir kulüpleri, hatta herkesin mahkûm ettiği yasadışı örgütler bile bu büyük dengede çok önemli rol oynuyor. Medya ve iletişim, inanılmaz biçimde küreselleşti, daha da önemlisi çoğulcu ve katılımı mümkün kılan bir duruma geldi. Eğer dil biliyorsanız tüm dünyayı izlemeniz, daha da önemlisi dünyada sizin gibi düşünen insanları harekete geçirmeniz mümkün.
Değişimi anlamayanlar
Belki sizlerin de elektronik posta kutularına düşmüş olan bir çağrı gözüme çarptı. İran'da muhtemelen masum olan bir kadının önce recim, sonra idam edilmesini engellemek için bir uluslararası örgüt kampanya yapıyor. Bu kampanyada, İran üzerinde ciddi etkisi olabilecek yegâne politikacının Tayyip Erdoğan, yegâne ülkenin de Türkiye olduğu yazılmış, ikinci olarak da Brezilya gösterilmiş. Türkiye'de kamuoyunu harekete geçirmek ve hükümet üzerinde demokratik bir baskı oluşturmak için çağrı yapan bu metni, uzun uzun okudum ve düşündüm. Türkiye'yi anlatmak için benim gibi yüzlerce kişinin yurtdışında yaptıklarımız ve yapmakta olduklarımız gözlerimin önüne geldi. Türkiye'nin yeni oluşan bu dünyadaki yerinin ne olabileceğini de hayal ettim. Ne yalan söyleyeyim, bir mutluluk ve memnuniyet duygusu benliğimi kapladı.
Pencereden bakıldığında ortalık toz duman gibi görünüyor. Oysa yeni bir dünya kuruluyor, yeni bir Türkiye de bu dünyadaki yerini alıyor. Bunu anlayanlar ile anlamayanlar arasında keskin bir çizgi var doğru, ama bu sadece Türkiye ile sınırlı değil, tüm dünyada kamuoyları bu çizginin iki tarafında bölünmüş duruyor.