Dün Suriye'de Fırat Kalkanı Harekâtı'ndan bu yana Suriye Milli Ordusu ile birlikte kontrol ettiğimiz bir bölgede, Azez kasabasında bugüne dek görülmemiş bir provokasyon yaşandı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun yaptığı "Kim olursa olsun, adı ne olursa olsun ama diğer taraftan muhalif olan Suriyelilerle rejim arasında bir barışın olması gerektiğini, Türkiye olarak da böyle bir durumda buna destek olabileceğimizi de söyledik" açıklaması gerekçe gösterilerek kimi gruplarca Türkiye'ye protesto edildi, hatta daha beteri, bazı provokatörler bayrağımızı yakma cüretini bile gösterdiler.
Bunun üzerine Suriye Milli Ordusu'nun (SMO) etkili isimlerinden olan, Hamza Tümeni Özel Kuvvetler Komutanı Seyf Ebu Bekir, Twitter hesabından yaptığı açıklamada "T. C. Dışişleri Bakanlığı açıklamaları sonrası provokatif eylemlere sebep olan kişiler Şanlı Türk Bayrağı'nı yakarak saygısızlık yapmıştır. Türk bayrağı mukaddestir. Ona el uzatan kişiler cezalandırılacaktır" dedi.
Sultan Süleyman Şah Tümeni Başkomutanı Abu Amsha da "Türk bayrağı, sadece Türk kardeşler için değil, İslam âlemindeki tüm Müslümanlar için kutsal bir bayraktır. Kırmızı renk Malazgirt Savaşı'ndan Çanakkale'ye, Barış Pınarı'na, Zeytin Dalı'na, Fırat Kalkanı'na kadar yüzbinlerce Arap, Türk ve Kürt şehidinin kanının rengidir" şeklinde açıklamada bulundu.
ABD'NİN SURİYE'DEKİ 'BUMERANG PLANI'
Bu tür açıklamalar, Türkiye aleyhine PKK/YPG tarafından da köpürtülen provokatif hareketleri bastırmak açısından önemli. ABD'nin SMO'yu kendi safına çekerek Türkiye'ye karşı kullanmaya çalıştığı ve "Bunun olmasını istemiyorsanız YPG ile anlaşın" demeye getirdiği bir iklimdeyiz. ABD, bir tür 'Bumerang taktiği' güdüyor bu konuda, ama bu saatten sonra başarılı olması imkânsız.
Öte yandan Rusya da rejim ile ılımlı muhaliflerin barıştırılmasını istiyor.
Türkiye, bu noktada uzun süredir sürdürülen istihbari ve diplomatik sürecin ilk adımlarını atmaya başladı. Bu sürece Yeni Adana Mutabakatı demek mümkün.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç de bunun üzerine bir yazılı açıklama yaptı. Açıklamada şöyle denildi:
"Türkiye, Suriye ihtilafının başından beri bu ülkedeki krize halkın meşru beklentileri doğrultusunda çözüm bulunması için en çok çaba harcayan ülke olmuştur.
Bu çerçevede, Türkiye sahada ateşkesin muhafaza edilmesinde ve Astana ve Cenevre süreçleri vasıtasıyla Anayasa Komitesi'nin kurulmasında öncü rol oynamış, muhalefete ve Müzakere Heyetine siyasi süreçte tam destek vermiştir. Hali hazırda, rejimin ayak sürümesi nedeniyle bu süreç ilerlememektedir. Sayın Bakanımızın dün ifade ettiği hususlar da buna işaret etmektedir.
Türkiye, uluslararası toplumun tüm paydaşlarıyla işbirliği içinde bu ihtilafa Suriye halkının beklentileri doğrultusunda kalıcı bir çözüm bulunmasına yönelik çabalara güçlü katkı sağlamaya devam edecektir."
Suriye'nin Azez bölgelerinde provokatör bir grubun Türk bayrağına yönelik çirkin saldırısı; Suriye Milli Ordusu'nun yaptığı resmi açıklamanın yanı sıra Suriye Geçici Hükümeti Savunma Bakanlığı, SMDK gibi Suriyeli siyasi muhaliflerin çatı kuruluşları ve birçok yerel askeri yetkili tarafından lanetlendi.
SMO, "Türkiye Cumhuriyeti bayrağı, Suriye devriminin bayrağı gibi,
gururun simgesi, zaferin unvanı, büyük bir halkın amblemidir ve yeri kahramanların başlarının ve şehitlerin bedenlerinin üzerindedir. Haddi aşanlardan hesap sorulacak" denildi.
Suriye Geçici Savunma Bakanlığı; "Türk bayrağı, toprağımız üzerinde kanı dökülen Türk halkı ve ordusu için bir kutsal bir semboldür. Bu nedenle devrimin değerlerini temsil etmeyen bazı önyargılı ve cahil insanların saldırdığı bu kutsal sembole ve mahremiyete saygı göstermeliyiz" açıklamasını yaptı.
Bugün Suriye sahasındaki askeri varlığımızın meşruiyet dayanaklarından biri olan 20 Ekim 1998'de imzalanmış Adana Mutabakatı'nın yeni bir aşamaya geçtiğini söylenebilir. Bunda elbette Rusya ile liderler düzeyinde, istihbari düzeyde ve diplomatik düzeyde yapılan görüşmelerin etkisi var.
Ezcümle… Suriye'de yeni bir sayfa açılıyor. Arka planı güçlü bir istihbari ve diplomatik sürecin ilk adımları bunlar. Bununla birlikte dün Azez'de görüldüğü gibi provokasyonlara da açık bir süreç.
Ama bağışıklığımız geçmişe oranla çok daha güçlü. Ve unutmamalıyız: Geçmişte sınırlarımızın güvenliği için pek çok askeri, istihbari operasyon yürüttük. Artık bu tür süreçleri sınırlarımızın ötesinde yürütüyoruz. 'Savaş' oradaydı, 'barış' da öyle veya böyle orada olacak.