"Sovyetler Birliği'ni özlemeyen bir insan kalpsizdir. Sovyetler Birliği'nin geri gelmesini isteyen bir insan ise beyinsizdir."
Yukarıdaki cümle, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Vladimiroviç Putin'e ait.
14 Ekim 2012'de bu köşede yayımlanan 'Seçimle gelen Rus çarı' başlıklı yazıda Putin'in hafızalara kazınmış maço açıklamalarını derlerken bu cümleyi de alıntılamıştım.
Son Ukrayna krizindeki tavrıyla Putin'in, Sovyetler Birliği'ni özlemekle kalmadığını, Sosyalist Sovyetler Birliği'ni değilse bile 'Büyük Rusya'yı canlandırmak için bu krizi fırsata tahvil etmeye çalıştığını dünya âlem gördü.
NATO'ya ise Rusya'nın gizli servis kökenli başkanının, bu sürecin kilometre taşlarını; tıpkı sonraki hamleleri, erken aşamalarda gören bir satranç ustasının stratejisiyle mi yürüttüğü, yoksa önüne çıkan fırsatları mı iyi değerlendirerek Ukrayna'nın -en azından bir kısmını- savaşsız işgal noktasına geldiğini tartışmak kaldı.
PUTİN, KİEV'DE İKTİDARI DEĞİŞTİRMEK İSTİYOR
Her halükârda Putin'in asıl hedefi Kiev'de iktidarı değiştirmek. Zelenski'nin yerine Rus yanlısı Victor Yanukoviç muadili birini getirmeyi istiyor. Onun da kim olacağını İngiliz gizli servisi raporlaştırdı. MI6'e göre Rusya'nın Ukrayna'nın başına geçirmek için düşündüğü isim eski milletvekili Yevhen Murayev. Murayev, Yanukoviç gibi Kremlin yandaşı olacak bir isim. İngiliz istihbaratına göre Rus gizli servisi FSB, bu amaçla Ukraynalı vekillerle ciddi temas içinde.
Putin'in (Ruslar, Pu hecesini uzatarak söylerler) NATO'ya meydan okuyan açıklamasından birkaç gün önce 19 Şubat cumartesi günü Sovyetler Birliği Mareşali Aleksandr Mihailoviç Vasilevski'nin anıtının, Rusya Federasyonu Savunma Bakanı Sergey Şoygu tarafından açılması da NATO'ya mesajdı, pek kimse görmedi.
Putin'in, önceki gece NATO'ya meydan okuduğu konuşmasının ardından Rus birlikleri Luhansk ve Donetsk'e girdi. Böylelikle yalnızca Ukrayna'nın değil, NATO'nun ve dünyanın da nabzını ölçtü Putin. Şimdi görüyor ki, Ukrayna'da öncelikli stratejik hedef olarak gördüğü yerlere, misal Zaporizhzhia'ya, Kherson'a yönelse ciddi bir direnişle karşılaşmaz. NATO da, Ukrayna'yı hemen bugün, şimdi bünyesine dâhil etmediğine/etmeyeceğine göre bunu engelleyemez. Yakın tarihte emsalleri var çünkü. 2008'de Gürcistan'a müdahale sonrası (Putin'in Saakaşvili'yi 'yaytsa' (yumurtalarından) asacağım dediği zamanlar) Güney Osetya ve Abhazya'nın bağımsızlığını tanımıştı. Şimdi ise Luhansk ve Donetsk için Rusça metinde yalnızca şehirlerin ismini değiştirerek aynı metne imza attı. Bir süredir savaşmaya bile gerek duymadan kazandığı için bunu yapabiliyor.
STRATEJİK HEDEFLER ZAPORİZHZHİA VE KHERSON
Yakın geçmişin ışığında Karadeniz'in kuzeyindeki düğümün bir Üçüncü Dünya Savaşı'na yol açmadan çözümlenebileceğini görmek için epey gerekçemiz var. Çünkü dediğim gibi emsalleri görüldü. 2014'te Kırım'ın ilhakına kimse ses etmedi. Kırım'la Donbass bölgesinin bağı ise Zaporizhzhia ve Kherson. Kırım dâhil 1960'lı yılların Türkiyesini andıran gelişmeye muhtaç bölgeler bunlar, ancak stratejik öneme haizler. Putin bir satranç oynuyorsa, işin buralara geleceğini öngördüyse onun bundan sonraki hedeflerini de görmek lazım.
Rusya bu hızla giderse kuzeyimizde bir ülkenin topraklarının yağmalanmasını dünya elini kolunu bağlayarak izleyebilir. Bu gelişmelerin bölgemize ve ülkemize yansımaları da elbette olumsuz olacaktır.
Hatırlarsanız 9 Ocak'ta bu köşede Rusya'nın bugünkü hamlelerini öngören satırlar vardı. Rusya'yı Sovyetler Birliği döneminden bu yana yakından takip eden eski istihbaratçı Cemal Alparslan Ertuğ'un analizlerine dayanarak şöyle yazmıştım:
"Putin, SSCB'nin dağılmasını ülke için trajedi olarak gören biri. Bunu devletçi bir bakışla söylüyor. SSCB'yi diriltmeye çalışıyor, tek fark ideolojisinin sosyalizm olmayacak olması."
Aslında bu bilgi bölgeyi takip edenler için şok edici bir bilgi değil. Putin, SSCB'den de önce Çarlık Rusyası'nın Avrupa içlerine uzanan geniş topraklarına yeniden kavuşma ütopyasına sahip biri. 2009 senesinin Şubat ayında Moskova'da röportaj yaptığım Rus ideolog Aleksandr Dugin kayıt cihazını kapatmamı rica ettikten sonra, "Putin, Rusya'nın başında olduğu sürece Batı'nın işi zor. Ve sanırım Çar Petro gibi uzun süre iktidarda kalacak" demişti. Bunun üzerine 14 Ekim 2012 tarihli yazıda şunları yazmıştım:
"Dugin'in, 2009 yılının Şubat ayında, nehirlerin bile donduğu soğuk bir kış günü Moskova Üniversitesi'nde röportaj yaptığımız zaman dile getirdiği bu kehanet, kuvvetle muhtemel gerçekleşecek. Rusya, 21. yüzyıla Vladimir Putin'le girdi ve Putin, bu yıl Dmitri Medvedev'in devlet başkanlığından ayrılmasından sonra üçüncü kez Kremlin'e çıktı. Oradan ne zaman ineceği de belli değil."
RUS DEVLETİNİN PROJESİ
Putin, 7 Ekim 1952'te Çarlık Rusyası'nın başkenti St. Petersburg'da doğdu. Babası Vladimir Spiridonovich Putin, deniz kuvvetlerinde asker, annesi Maria Ivanovna ise fabrika işçisiydi. Putin'in baba tarafından dedesi Spiridon Ivanovich Putin, Lenin'in sayfiye evinde aşçılık yaptı.
Her akşam Petersburg'un bütün meyhanelerini dolaşan Suç ve Ceza'nın Marmeladov'u gibi azımsanmayacak bir kısmı alkolik olan Rus halkının istikbali için alkolizme karşı savaş açan Putin, Rusya'da alkol tüketimini azaltan belki de tek lider.
Putin, 1975'te o zamanki adıyla Leningrad Üniversitesi olan St. Petersburg Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra çocukluk hayali olan ajanlık mesleğine intisap etti. Stalingrad'da casusluk eğitimi aldıktan sonra KGB'de çalışmaya başladı. 'Karşı casusluk' konusunda uzmanlaştı. Vazifesi yabancı misyonlardaki görevlileri izlemekti. Berlin Duvarı'nın yıkılmasından önce Doğu Almanya'da çalıştı. Duvarın yıkılmasına tanıklık etti. Hatta bir şehir efsanesine göre, duvarın yıkıldığı gün sokağa dökülen öfkeli göstericileri dağıtmak için havaya ateş açtı. Doğu Almanya çöktükten sonra Petersburg'a döndü. 1991 yılında da KGB'den istifa etti.
Putin, KGB'den ayrıldıktan sonra Petersburg belediye başkan yardımcılığına getirildi. 1996'da Kremlin Sarayı Mülkiyet İdaresi Başkan Yardımcısı oldu. 1997'de Rusya İç İstihbarat Servisi FSB'nin başkanlığına atandı. Pek çok ABD başkanı, CIA başkanlığından geldiği halde Rusya'da gizli servis patronu devlet başkanı hiç olmamıştı. Putin, bu yönüyle türünün ilk örneği ve bir Rus derin devlet projesi.
1999'da başbakan yardımcılığına, sonra da başbakanlığa getirilen Putin, Yeltsin'in istifasının ardından üç ay süreyle vekâleten devlet başkanlığı görevini yürüttü. 2000 senesinde Komünist Parti'yi geride bırakarak yüzde 52,9 oyla devlet başkanı seçildi. O gün bugündür iktidarda. Ve kalbi Sovyetler Birliği'nde, beyni ise Büyük Rusya'da olan bir lider olarak 'SSCB sonrası ne kadar genişlersek o kadar iyi' stratejisiyle hareket ediyor.