"1 Kasım 2015'te İstanbul Başakşehir'de Vahid Edelgiriev suikastı gerçekleşti. Cinayet ânında silah tutukluk yapmış, Edelgiriev yaralanmış. Bu nedenle öldürücü darbeyi vurmak üzere 'kama' kullanmışlar. Zaten bu yüzden Türk güvenlik birimlerinin operasyonuna 'Kama' adı verildi.
İki Rus'un, ülkelerinin gizli servisine çalıştıkları kesin. Çıkarıldıkları mahkemece tutuklanan iki ajan, sorgularında yazılı olmayan temel istihbarat yasası gereği konuşmayı reddetmişler. Biri konuşmuş ama yanıltıcı, çelişkili bilgiler vermiş. Diğeri hiç konuşmamış. Yazılı olmayan bir diğer temel istihbarat yasası gereği Rus gizli servisi SVR de ajanlarını sahiplenmemiş." Bu satırlar, 17 Nisan 2016'da bu köşede yayınlanan Kama operasyonunun şifreleri başlıklı yazıdan. (Ayrıntılı bilgi için bkz: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/pazar/ferhat-unlu/2016/04/17/kama-operasyonunun-perde-arkasi) Yazıya; bundan beş yıl önceki bir casusluk, daha doğrusu suikast girişiminin deşifre edildiği operasyona ilişkin bir yazıyla girmemin anlamı var. Rusya, bu iki personelinin yakalanmasından sonra Türkiye'de suikast operasyonları yapmaya son vermişti. Buna mecbur kalmışlardı.
Rusya, o dönemde Suriye sahasında konjonktürel işbirliği yaptığımız en önemli ülkeydi. Halen de öyle… Üstelik bu konjoktürel işbirlikleri Libya ve Karabağ gibi sahalardaki anlaşmalarla daha da büyüdü.
Gelgelelim Rusya, beş yıllık uzun bir aradan sonra Türkiye'ye yine kuvvetle muhtemel suikast maksadıyla bir tim gönderdi. İşte bu timin üyeleri Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) verdiği bilgilerle İstanbul ve Antalya Emniyet Müdürlüklerinin yaptığı operasyonlar sonucu yakalandı.
Bu, netameli ancak önemli bir konu. Olayı birkaç gündür takip ediyorum. Soruşturma, dolayısıyla casus şüphelilerinin sorgulaması devam ediyor, ancak yeni bilgiler edindim, fikri takip gereği paylaşacağım.
Emniyet; yapılan operasyon konusunda ketum, MİT de bu konuda bir açıklama yapmıyor henüz. Anglosaksonlar'ın istihbaratta kullandığı bir kavram vardır; "Neither confirm nor deny' derler, "Ne teyit ederim, ne de tekzip…" anlamında bir söz. Kimse teyit ya da tekzip etmiyor. Ancak olay, bunca yıllık istihbarat haberciliği tecrübeme istinaden söylüyorum, doğru.
SUİKAST HAZIRLIĞINDA OLDUKLARI ANLAŞILIYOR
Yakalanan kişilerin sayısının 6 olduğunu biliyoruz. Yakalanma gerekçeleri, siyasi ve askeri casusluk. Ancak en az bunun kadar vahim olanı, sorgusu devam eden 6 kişiye yönelik operasyonda bulanan suikast malzemeleri. Biri susturuculu ve lazerli üç tabanca ele geçirilmiş. Bu malzemeler, ajanların bir suikast operasyonu hazırlığında olduğunu gösteriyor. Hedef, yine Çeçen muhaliflermiş, bunun bilgisini de edindim.
Yakalanan şüphelilerin -henüz soruşturma devam ettiği için haklarında iddianame düzenlenene kadar zanlı diyelim- İstanbul Başakşehir, Sarıyer ve Küçükçekmece ilçelerinde, silahlı eylem arayışında oldukları belirlenmiş.
Başakşehir'e dikkat. Zira Başakşehir daha önce Çeçen muhaliflerin ikamet için tercih ettikleri bir yerdi ve 2016'ya kadar Rus ajanlar Başakşehir'in de aralarında bulunduğu bölgelerde bazı Çeçen muhalifleri öldürmüştü.
Bu suikastlar, 2016 yılında Kama adı verilen bir operasyonundan sonra durduruldu. Daha doğrusu yapılan istihbari centilmenlik anlaşması gereği Rusya frene basmak zorunda kaldı.
Anlaşma derken oturup imza atılmış bir metinden, hatta şifahen üzerinde konuşulmuş ve mutabakata varılmış bir karardan söz ediyor değilim. Ancak Ruslar, iki önemli ajanları Nisan 2016'da yakalanınca mesajı almış ve buraya tim göndermeyi bırakmışlardı.
Son gelen ajanların adları Aleksandr Smirnov ve Iurii Anisimov'du. MİT'in tespitlerine göre iki ajan, son olarak 1 Kasım 2015'te Çeçen muhalif Edelgiriev'i öldürmek üzere Türkiye'ye gelmişlerdi. Şüpheliler 4 Nisan'da tekrar İstanbul'a geldiler. Araç kiralayıp Yalova'ya geçtiler. Bu arada sürekli izlendiler ve tekrar İstanbul'a döndüklerinde gözaltına alındılar. Haklarında iddianame düzenlendi ve bir yıl cezaevinde kaldılar. Sonra da sınır dışı edildiler.
RUSYA, İSTİHBARİ CENTİLMENLİK ANLAŞMASINI BOZARSA…
Yeni gelen tim, Ruslar'ın beş yıllık zımni anlaşmayı bozduğunu gösteriyor. Anlaşma bozulursa ne olur… Bu durumda diplomatik anlamda kartlar yeniden dağıtılır. Türkiye, Rusya ile işbirliğine giderek klasik bir NATO üyesinden farklı bir taktik izliyor, teröre destek veren ABD'nin homurdanmalarına da pek kulak asmıyor. Zaten malum olduğu üzere Türkiye'yi F-35 projesinden dışlamaya çalıştılar, çalışıyorlar.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Soçi Zirvesi dönüşü, aralarında benim de bulunduğum gazetecilere şu önemli açıklamayı yapmıştı:
"1 milyar 400 milyon dolar ödeme yapmışız. Bu ne olacak? Bunların akıbetini görmemiz lazım. Biz elimizde bol para var da bunları etrafa saçan bir ülke değiliz. Bu paraları da kolay kolay kazanmadık, kazanmıyoruz. Ya uçaklarımızı verecekler ya da parayı verecekler." Geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin ABD'den F-16 talep ettiği yönünde haberler gündeme geldi… Reuters'in servis ettiği bir haberdi bu. Ben de "Eğer bu haber doğruysa Türkiye'nin F-35'ler için verdiği paranın, filoya yeni F-16'ların katılması veya modernizasyonu için kullanılma ihtimali var" demiştim. Bu ihtimal giderek ağır basmaya başladı. Erdoğan'ın dediği gibi sonuçta ya uçakları verecekler ya da paraları… ABD'nin F-35 projesinden Türkiye'yi dışlamaya çalışması oyun devam ederken kuralları çiğnemesinden başka bir şey değil. ABD'nin bu mızıkçılığının sebebi de Türkiye'nin S-400 alımı başta olmak üzere Rusya ile bazı stratejik konularda işbirliğine gitmiş olması.
Ruslar, bu bahsettiğim centilmenlik anlaşmasını bozarsa ne olur demiştik. Türkiye, topraklarında operasyon yapılmasına izin vermeyeceği için gelen tim üyelerini yakalar ve istihbari rekabet kızışır. Ve yukarıda da belirttiğim gibi diplomatik anlamda kartlar yeniden dağıtılır. Bu yüzden şu 6 casus konusunu zihninizin bir köşesine not edin. Muhtemelen önümüzdeki günlerde daha fazla konuşacağımız bir konu bu. Orhan İnandı olayında yazdıklarım bir ay sonra doğrulanmıştı. Bu konuyu da önceden bilen siz olun. Yeni bilgiler edindikçe de paylaşmaya devam edeceğim.