Geçen yazımda AK Parti'nin gelişim sürecini bir gerileme işareti gibi göstermeye çalışanların samimiyetsizliklerine, ne tür ideolojik beklentilerle bu çabayı ortaya koyduklarına değinmiştim. Bu yazımda AK Parti'nin niçin yenilik arayışından vazgeçemeyeceğini, neden bir değişim ve gelişim mecburiyetiyle karşı karşıya olduğunu izah etmeye çalışacağım. Bir başka deyişle, AK Parti neden değişiyor? Kendisini neden değişmek zorunda hissediyor? AK Parti lideri R. Tayyip Erdoğan, niçin "2017 bizim için değişim yılı olacak" diyor?
Benim bu sorulara cevabım şu: AK Parti'yi 2002'de iktidara taşıyan unsurlarla, onu bugün iktidarda tutan ve onu yeni dönemde iktidara taşıması muhtemel unsurlar birbirinden çok farklı. Neden? Bu soruya genelden özele doğru cevap vermeye çalışalım.
Her şeyden önce 2017'nin dünyası 2002'nin dünyasından çok farklı. Bugünün dünya siyaset sahnesini 1990'ların küreselleşme masallarıyla anlamak, anlatmak mümkün değil. Günümüz uluslararası ilişkiler alanı liberal, evrenselci hülyaların zemini olmaktan çok uzak bir noktada. Realizmin acı, sert dünyasını tecrübe ediyoruz hep birlikte. Uluslararası alanda karar alıcı konumundaki aktörler birleşmeden, bütünleşmeden, silahsızlanmadan değil, çatışmadan, bölünmeden, savaştan, nükleer silahlanmadan, zorunlu göçten söz etmek zorunda.
Sadece Türkiye'de değil, bütün Ortadoğu'da geleneksel Batılılaşma paradigması önemini yitiriyor. Batı'nın, medeniyetin kaynağı, Doğu'nun, medeniyetin tüketicisi olduğu anlayışı değersizleşiyor. Batı'nın ideal insanlık durumunu temsil ettiği düşüncesi marjinalleşiyor. Batı'nın kalkınma ve modernleşme reçetelerinin tek gerçek gelecek senaryosu olarak algılandığı bir dönemde değiliz artık. Bu bağlamda 15 Temmuz darbe girişimini Türkiye için bir dönüm noktası olarak değerlendirmek gerekir. 15 Temmuz'la birlikte, Batılılaşma parantezi Türkiye için kapanmıştır. Batılı ülkeler model değil, eşit ikili ilişkiler kurulabilecek aktörler olarak telakki edilmeye başlanmıştır.
Türkiye'nin bölgesindeki istikrarsızlıkların artışı, çevresindeki kriz ve çatışmaların derinleşmesi Türk toplumunda etkin güvenlik politikalarına yönelik bir beklenti oluşturmuş, toplum devletten daha fazla güvenlik talebinde bulunmaya başlamıştır. Bugün Türkiye'de halk 2002'den çok daha yüksek bir oranda güvenlik politikalarına öncelik vermekte, ülkenin bekasını birinci öncelik olarak değerlendirmektedir. Bu bağlamda Türkiye halkında terör ve işgal tehdidine karşı çok yoğun bir hassasiyet ve bilinç söz konusudur.
Bugün 2002'den farklı olarak sadece toplumun nazarında siyaset itibar kazanmamış, aynı zamanda toplumun siyasetten beklentileri de artmıştır. Toplum siyaseti sadece makro sorunların çözümlendiği ideolojik bir çaba olarak değil aynı zamanda mikro sorunların çözüme kavuşturulduğu teknik bir uğraş olarak da görmeye başlamıştır.
Bu dış çevrede yaşanan dönüşüm AK Parti'yi de dönüşüme, değişime, gelişime ve yenilenmeye mecbur ediyor. AK Parti'nin değişim mecburiyeti Türkiye'nin, bölgenin ve uluslararası siyaset alanının dönüşümü ile ilgilidir.
Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan partisinin bu değişimi gerçekleştirememesi durumunda tasfiye olacağına inanmaktadır. Bu nedenle kuşatıcı bir siyasi söyleme yönelmekte, aşağıdan yukarıya doğru yükselen taleplere kulak vermekte ve "toplumun merkezi"ne hitap etme arayışını sürdürmektedir.