Türkiye çok zor bir misyonla karşı karşıya. Bir yandan geleneksel kazanımlarını derinleştirmek, diğer yandan tarihsel gecikmişliklerini telafi etmek zorunda.
Bu sadece dışarıda hayata geçirilmesi gereken, dış politika alanı için geçerli bir misyon da değil. İçeride de, toplumsal, siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda da bu misyonun gereklerinin yerine getirilmesine ihtiyacımız var.
Üstelik Türkiye bu zor görevi son derece eşitsiz, son derece zorlu şartlarda tamamlamak zorunda. Ülkemiz bir yandan bölgesel sorunların yakıcılığı ve kıyıcılığıyla uğraşırken, öte yandan küresel menfaat çetelerinin ardı ardına gelen saldırılarına muhatap. Böylesi bir ortamda Türkiye 200 yıllık Batılılaşma politikalarının onu mecbur ettiği bağımlılıkları aşmak, yeni bağımlılıklar oluşturmadan güçlenerek yoluna devam etmek zorunda.
***
Bu zor misyonun hayata geçmesi noktasında
başlıca sorumluluk siyasette, siyasi aktörlerde. Öncelikle de siyasi iktidarda. Siyasi iktidarın bundan böyle çok daha sistematik biçimde hareket etmesi ve sahip olduğu gücü Türkiye'nin hem geleneksel kazanımlarını derinleştirmeye hem de tarihsel gecikmişliklerini telafi etmeye sarf etmesi gerekiyor.
Esasında
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın temsil ettiği siyasi vizyonun özünde yatan unsur budur ve Erdoğan'ın siyasi mücadelesi de bu esasa uygun olarak verilmiş bir mücadeledir. Erdoğan'ın kurucusu olduğu ve 3 yıla yakın süredir dışında olduğu
AK Parti'nin yeniden başına geçmesi, bu misyon duygusunun siyasal alana sirayet etmesi bakımından önemli bir imkân olmuştur. Devletin, hükümetin ve Türkiye'nin bütün bölgelerine ve kimliklerine aynı anda hitap edebilen tek parti konumundaki AK Parti'nin Türkiye'nin "
tarihsel rolü" ve "
dünya sistemi içindeki yeri"ne dair ortak bir perspektifle hareket etmesi bu ülkenin gücüdür.
Evet, bu ülkenin yönetici elitine, iktidar sahiplerine söz konusu misyonun hayata geçmesi noktasında çok iş düşüyor. Fakat elini taşın altına koyması gerekenler sadece onlar değil.
Siyasi muhalefet de Türkiye'nin yerine ve geleceğine ilişkin ortak bir perspektifin üretilmesine hizmet etmek zorunda.
Bu muhalefetle bu mümkün mü? Zor görünüyor, ancak muhalefeti bu saatten sonra bu noktai nazardan değerlendirmeliyiz. Siyasal alandaki muhalif aktörler Türkiye'nin tarihsel gecikmişliklerinin aşılması, geleneksel kazanımlarının derinleştirilmesi noktasında ne yapıyor?
2002-2017 arasında
siyasi muhalefetin ana omurgası, Türkiye'yi küresel siyaset
oyununun dışına çıkarmak için uğraş verdi. Bırakın Türkiye'nin tarihsel gecikmişliklerinin aşılması ile ilgili çaba sarf etmeyi, bu tarihsel gecikmişliklerin tartışılmasını dahi engellemeye çalıştı.
15 Temmuz'dan ve 16 Nisan'dan sonra muhalefetin böylesi bir alanda değil, Türkiye'nin tarihsel gecikmişliklerinin aşılması ile ilgili süreci kimin yöneteceği ile ilgili bir yarışta öne çıkmakla ilgili mücadele vermesi gerekiyor.
Gelgelelim Türkiye'nin önündeki bu misyonun hayata geçirilmesi noktasında sorumluluğun sadece siyasette olduğunu söylemek de aymazlık olur.
Sivil toplum örgütlerine ve üniversitelere bu bağlamda çok büyük iş düşüyor.
Sivil toplum örgütlerinin siyasi iktidardan pay kapma yarışını bir kenara bırakıp, Türkiye'nin yerine ve geleceğine
ilişkin özgün katkılar üretmesi; benzer şekilde
üniversitelerin de dışarıdan ellerine tutuşturulan sipariş sorulara Batı'dan devşirdikleri teorilerle cevap aramaktan vazgeçip bu ülkenin tarihsel gecikmişliklerinin
aşılması ve geleneksel kazanımlarının derinleştirilmesi
noktasında rol üstlenmeleri gerekiyor.
***
Bu yazıyı bitirirken
Akif Emre'nin vefat haberini aldım. Bu ülkenin değerlerinden biriydi. Derdi olan, davasında samimi, iyi bir adamdı. Üzüntüm derin. Allah mekânını cennet etsin, yakınlarına sabırlar versin.