Recep Tayyip Erdoğan dün itibariyle AK Parti'nin başına geçti. Böylelikle 16 Nisan referandumunun en somut kazanımlarından biri hayat bulmuş oldu.
Erdoğan, AK Parti lideri olarak partisine seslendi. Kucaklayıcı bir söylem kullandı. Partisinin önüne iddialı hedefler koydu.
"Süreklilik içinde değişim" yaklaşımını esas alarak konuştu, yeni dönemde AK Parti'nin hangi önceliklerle hareket edeceğinin işaretlerini verdi.
Velhasıl AK Parti, yeni lideri ve yeni MKYK'sı ile birlikte Türk siyasi hayatındaki yerini almış oldu.
***
Bir siyasi parti nasıl değişir? Bu değişimin arkasında yatan temel dinamikler nelerdir?
Siyaset bilimcilerin kahir ekseriyeti bir siyasi partinin değişiminin arkasında 3 faktör olduğunu iddia ederler.
Bir siyasi partiyi değişime tabi tutan birinci faktör, "lider değişimi"dir.
Peki o zaman şu soruyu soralım: AK Parti'de yaşanan şey, tam olarak bir "lider değişimi" midir? Değil mi ki Erdoğan Cumhurbaşkanı olduktan sonra da AK Parti üzerinde etkili olmaya devam etti. Değil mi ki dün itibariyle AK Parti'nin kurucu liderine kavuşmasının önündeki yasal engel kaldırılmış oldu. Bunlar doğru. Fakat dün itibariyle "AK Parti sadece kurucu liderine kavuşmuş olmadı", aynı zamanda "AK Parti'de bir lider değişimi" yaşandı. Daha doğrusu AK Parti'deki "liderlik krizi" aşılmış oldu.
Bu krizin
Binali Yıldırım'la hiçbir alakasının olmadığını bir kez daha vurgulamak isterim.
Aksine Yıldırım, bu krizin aşılması yönünde çok ciddi uğraşlar verdi.
Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğu ve AK Parti genel başkanlığından ayrıldığı o
33 aylık dönem AK Parti'de bir "liderlik krizi"nin yaşandığı bir dönem oldu.
Erdoğan'ın "hem lider olduğu, hem olamadığı" garip bir dönemdi bu. Hele ki partideki farklı çıkar hesapları, ikbal arayışları küresel alandaki "Erdoğansız Türkiye" projesiyle üst üste binince millet adına, devlet adına zor süreçler yaşandı.
Bu zor ve garip dönemde Erdoğan devletin başı olarak çetin bir siyasi mücadele verdi.
Kurucusu olduğu partiden gerekli desteği göremediğini düşündü. Göremedi de.
Ne var ki Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olduktan sonra verdiği bu çetin siyasi mücadelenin Türkiye siyaseti açısından önemli bir katkısı oldu. Yeni bir siyasal aidiyet ve dayanışma alanı inşa edildi. Liberal fantezilerin tamamıyla kovulduğu, Batıcı tahakküm araçlarının devre dışı bırakıldığı, yerli ve milli siyasetin keşfedildiği yeni bir siyasal aidiyet ve dayanışma alanı...
Erdoğan'ın AK Parti'ye genel başkan olarak dönüşü, yani sembolik liderliğin yerini bir kez daha fiili liderliğin alışı bu yeni aidiyet ve dayanışma alanını partiye taşıyacak ve partiyi zenginleştirecektir.
***
Bu nokta, bir siyasi partinin değişiminin arkasındaki
ikinci faktördür. Yani, siyasi partinin sahip olduğu "sosyo-politik tabanın farklılaşması ve zenginleşmesi." Bakmayın siz bir grup imtiyazlı elitin "AK Parti'ye ağıtlar yakmasına". Yeni dönemde AK Parti çok daha geniş toplum kesimlerine seslenebilecek bir zeminde durmaktadır.
Bir siyasi partinin değişimine yol açan
üçüncü faktörse uluslararası siyaset alanında yaşanan yeni gelişmeler, çevresel şartların değişmesi, yeni fırsatlar ve tehditlerle karşı karşıya kalınmasıdır.
2010'dan bu yana küresel alanda yaşanan belirsizliklere ve bölgemizde yaşanan büyük kırılmalara muhatap olan bir parti var.
Ne var ki bu parti söz konusu dış gelişmelere karşı stratejik önceliklerini yeterince formüle edemedi, bütün tabanına yayabileceği türden bir söylemsel berraklık üretemedi. AK Parti bugün bunu yapmak zorunda.