Türkiye'ye karşı verilen kirli savaşın tek bir boyutu yok. Farklı araçların aynı anda kullanıldığı, Türkiye'yi teslim almaya yönelik bir savaştan söz ediyoruz. Alman ekonomi bakanlığı Alman hükümetinin geçen yıldan bu yana 11 kez Türkiye'ye silah satışını reddettiğini açıkladı. Gerekçe "silahların halka karşı kullanılmasından endişe edilmesi" imiş. Kullanacak olan kim? Türkiye Cumhuriyeti devleti!
Bu açıklamanın nedeni Sol Parti milletvekili Jan van Aken'in verdiği soru önergesi. Söz konusu silahlar çoğunlukla hafif silahlar. Gerekçeye dikkatli bakıldığında Alman hükümetinin Türkiye'nin terörle mücadelesini akamete uğratmak istediği net biçimde görülüyor. Yani söz konusu olan sadece terör örgütlerine propaganda desteği değil. Almanya aynı zamanda Türkiye topraklarında terör örgütlerine karşı verilen mücadeleyi de engellemek istiyor.
Dikkat çekici bir başka detay da 15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmış olmasından duyulan memnuniyetsizlik. Almanya "Türkiye'deki darbe girişiminden bu yana silahların özellikle Kürt sorunu ve diğer iç problemleri bastırmak için halka karşı kullanılmasından endişe ettiği"ni belirtiyor. Eğer 15 Temmuz darbe ve işgal girişimi başarılı olmuş olsaydı Almanya bu noktada olur muydu? Yoksa her türlü imkânı seferber edip darbecilere destek mi verirdi? Elbette ikincisini yapar, Türkiye'yi bir kez daha yarı sömürge konumuna geri çevirmek için uğraşırdı.
Hatırlayın 15 Temmuz öncesinde Almanya'nın dahil olduğu birçok Batılı devlet Türkiye'yi DEAŞ'la yeterince mücadele etmediği için eleştiriyor, onu bütün uluslararası platformlarda köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. Hatta ana akım Batı medyasının kalemşorları hiç utanmadan "Türkiye DEAŞ'a destek veriyor" yalanını yayıyorlardı.
Devran döndü, 15 Temmuz'dan sonra Türkiye'de FETÖ temizliğiyle birlikte devletin tehdit algısı ortaklaştı ve DEAŞ'a karşı çok etkin bir mücadele başlatıldı. Türkiye, DEAŞ'a karşı hiçbir ülkenin veremediği ölçüde başarılı bir savaş verdi. Hem de tek bir Batılı devletin desteği olmadan.
Şimdi Türkiye DEAŞ'la mücadelenin tamamıyla dışına itilmeye çalışılıyor. Zira Türkiye, kendi çıkarlarını esas alarak Suriye'de kirli oyunları bozuyor. Yeni bir güvenlik konsepti ile terörle mücadele ediyor. Hem sınırları içinde hem dışında terör örgütlerine kök söktürüyor. Bütün bunlar olurken Türkiye devlet- millet bütünleşmesini sağlıyor. İçeride demokratikleşme, dışarıda özerkleşme ajandasını hayata geçiriyor. Reformlarını sürdürüyor, devletini yeniden yapılandırıyor. Ekonomik saldırıları, kriz yaratma projelerini boşa çıkarıyor.
Bütün bunlar elbette Almanya'yı ve onun uydusu konumundaki diğer bazı Avrupa devletlerini rahatsız ediyor. Almanya'nın NATO üzerinden Türkiye'ye silah satışını durdurmakla ilgili çabalarının altında yatan neyse, Hollanda'nın bakanımıza, vatandaşlarımıza yönelik barbarlığının altında yatan da odur.
Belçika Flaman Parlamentosu'nun Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik müzakerelerinin askıya alınmasının talep edilmesine yönelik tasarıyı kabul etmesinin sebebi neyle ilgiliyse, Alman istihbaratının başında yer alan şahsın 15 Temmuz destanını karalama, Fetullah Gülen'i ve FETÖ'yü aklama gayreti de onunla ilişkilidir.
Avrupalı devletlerin 16 Nisan'da gerçekleşecek referandumda Hayır sonucu çıkması için her yola başvurmaları boşuna değil. Zira Türkiye Cumhurbaşkanlığı sistemine geçerse, ülkede siyasi istikrarın, ekonomik büyümenin ve güçlü liderliğin kurumsallaşacağını biliyorlar. Ve bunu engellemek için canla başla çalışıyorlar.
Herkesin hesabı var, Allah'ın da var... Dost da düşman da bilsin ki bu millet bu ülkeyi kimseye yedirmez...