Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk olarak bundan üç yıl önce, yine bir eylülde bütün dünyanın gözleri önünde "dünya beşten büyüktür" diye haykırmıştı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda, Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerinin gözlerinin içine bakarak söylemişti bu tarihi sözü.
Gezi olaylarının üzerinden henüz üç ay geçmişti. Erdoğan, bu sözü her şeyden önce uluslararası müesses nizamın adaletsizliğine atıfta bulunmak için kullanmıştı. BM'nin veto hakkına sahip daimi beş üyesi ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa'nın tamamen kendi çıkarlarını önceleyerek dünya siyasetini şekillendirmeye çalışmasına tepki gösteriyordu Erdoğan. Fakat bu sözün sırrı bununla da sınırlı değildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın derdi, aynı zamanda uluslararası müesses nizamın çözümsüzlüğüne ve kabiliyetsizliğine dikkat çekmekti. Erdoğan, dünyanın karşı karşıya kaldığı ve içinde yaşayan hiçbir aktörün de kaçamayacağı sorunları ortaya koyup, BM'nin mevcut yapısının bu sorunların çözümüne hiçbir katkı sunamadığından söz etmişti.
Ne yazık ki zaman Erdoğan'ı haklı çıkardı. Fakat uluslararası müesses nizam, doğrularıyla birlikte Erdoğan'ı tarih dışına itmek için elinden geleni yaptı. O tarihi konuşmanın üzerinden tam 108 gün sonra 17 Aralık yargı darbesi geldi. FETÖ ilk kez o zaman devreye sokuldu. Müdahalelerin ardı arkası kesilmedi. Fakat hiçbiri Erdoğan'ın sesini kesmeye yetmedi, yetemedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yıl da BM Genel Kurulu'na katıldı. Ve bu yıl da aynı mesajı tekrarladı: Dünya Beşten Büyüktür! BM Güvenlik Konseyi'nin bugünün uluslararası alanı içinde bir karşılığı olmadığını, kimsenin dünyayı beş ülkeye mahkûm hale getirmeye hakkı olmadığını vurguladı. Erdoğan ısrarla adil temsilin altını çizdi ve "tüm dünyanın temsil edilmediği BM Güvenlik Konseyi, adaleti tesis edemez" diye vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, insanlığın yaşadığı niceliksel büyümeye rağmen halen küresel alanda büyük acıların yaşandığını belirterek başladı konuşmasına. Suriye ve Irak başta olmak üzere terörün kıskacında inleyen birçok ülkede kadınların, çocukların, gençlerin öldürülmeye devam ettiğini söyledi. Erdoğan bir yandan küresel alanda terörizmle mücadeledeki yetersizliğe ve ikiyüzlülüğe dikkat çekerken, öte yandan savaştan kaçan mültecilere Batı ülkelerinin sorumsuzluğuna vurgu yaptı. Türkiye'nin Suriye krizine yaklaşımını, terör örgütleriyle mücadele ve mülteciler başta olmak üzere savaştan olumsuz etkilenen kesimlerin rehabilitasyonu çerçevesinde değerlendirdi. Suriye krizinin vakit kaybetmeden siyasi çözüme kavuşturulması için gayret edilmesi gerektiğini belirten Erdoğan, BM'nin ve Güvenlik Konseyi'nin Suriye rejimine daha fazla müsamaha göstermemesi gerektiğini söyledi.
Erdoğan konuşmasında "umutsuzluğun hâkim olduğu bir bölgede istikrarın, huzurun ve dengenin sağlanması için kritik bir öneme sahip" olduğunu düşündüğü Fırat Kalkanı Harekâtına da değindi. "Suriye Suriyelilerindir" diyen Erdoğan, bu sözle Suriye'de yıllarca vekalet savaşı yürüten ülkelere de önemli bir mesaj vermiş oldu.
Hiç kuşkusuz Erdoğan'ın konuşmasında Türkiye'nin 15 Temmuz destanı da önemli bir yer tutuyordu. Bu bağlamda FETÖ ile mücadeleye de değinen Erdoğan çok önemli bir noktanın daha altını çizdi. FETÖ tehdidinin sadece Türkiye'ye has bir tehdit olmadığını, BM'de temsil edilen ülkelerin çoğunun bu yapının tehdidi altında olduğunu ve mücadele etmesi gerektiğini belirtti. Madem karşımızda küresel alanda faaliyet gösteren bir terör şebekesi var, o takdirde bütün ülkelerin buna karşı mücadele etmesi gerekir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın salı günkü BM konuşması bir kere daha gösterdi ki Türkiye artık uluslararası sistemin pasif bir bileşeni olmayı kabul etmiyor. Daha fazlasını talep ediyor. Sorunlara işaret ediyor, kendisine verilenle yetinmiyor. Elbette zorlanıyor, elbette birilerinin tepkisini çekiyor. Fakat gün sonunda kazanan bu ülke, bu millet oluyor...