"Kürt vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgimiz yeni değil. Onların sorunlarının çözümüne hep görev bilinciyle yaklaştık. Ülkemizdeki 36 etnik unsurun her biri benim gözümde aynı. Hepsini Allah için seviyorum."
Bu cümleler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ait. Beştepe Sofrasında, benim de içinde olduğum bir dizi akademisyen ve gazeteciyi misafir ettiği esnada kurdu bu cümleleri.
Biraz önce Economist'in başyazısını görünce aklıma Cumhurbaşkanı'nın bu sözleri geldi.
"Erdoğan Kürtleri ezmekten vazgeçmeli" demişler. "Türkiye'nin Kürtlerle savaştığı"nı iddia etmişler.
Bir an önce "barış görüşmelerine dönülmesi gerektiği" tavsiyesinde bulunmuşlar.
Bu cümleler, basit bir cehaletten neşet etseydi işimiz kolaydı. Ama değil.
Erdoğan'ın Kürtlerle bir derdinin olmadığını bal gibi biliyorlar.
Türkiye'nin Kürtlerle savaşmadığının, PKK ile mücadele ettiğinin de bilincindeler.
"Barış görüşmelerine dönülmesi" denen şeyin ne anlama geldiğini de çok iyi biliyorlar.
Bildikleri için de böyle yapıyorlar. Böyle yaparak, PKK'ya alan açacaklarını düşünüyorlar.
Herkes işini yapıyor aslında.
***
Cumhurbaşkanlığı Sofrasının ana teması, "
terörle mücadele" olarak yansıdı basına.
Aslında, toplantının esas meselesi, terörle mücadele sürecinin sivil vatandaşların yaşam alanlarına olumsuz yansımaması için neler yapılması gerektiğiydi. Yani müzakere edilen husus, terörle mücadeleye devam edilip edilmemesi değildi.
Terörle mücadele konusunda devletin sahip olduğu kararlı tutum, Cumhurbaşkanı'nın ifadelerine yansıyordu zaten.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, PKK'nın bütün bölgeyi etkisi altına alan uluslararası bir tezgâhın sonucu olarak, Türkiye'yi bölmeye dönük bir hamlenin piyonu olarak kullanıldığını belirtti.
Teröre karşı yürütülen operasyonlarla ülkemizdeki istikrarı kesintiye uğratmak için atılan adımların önünün kesildiğini ifade etti. Bu çerçevede de teröre karşı mücadeleye devam edileceğinin altını çizdi.
Bizler ise, bu sürecin özgürlüklere, sivil haklarına zarar vermeden nasıl ilerleyebileceğine, bu alanda ne tür somut adımlar atılabileceğine ilişkin fikirlerimizi aktardık.
Cumhurbaşkanı farklı yaklaşımları, önerileri, eleştirileri dinledi, detaylı şekilde notlar aldı.
***
2002 sonrasında yaşanan dönüşümlerle yeni bir devlet tasavvuruna kavuştuk.
Bu devlet tasavvuruna göre terörle mücadele süreci, devletin egemenliğini tesis etme amacı güderken, demokratik siyasal alanın genişlemesini, gündelik hayatın özgürleşmesini ve toplumsal barışın teminini de hedefliyor.
Bu süreçte devlet böylesi bir tutum sergilerken, onu "
toplu katliam"la, "
zorunlu göçe zorlamak"la, "
kendi halkına kıyım yapmak"la, yani "
soykırım"la itham etmek hiç de masum bir girişim değil.
Hiç hem de!