İzmir, bazen insanı hayrete düşüren bir kent. Kocaman özel güzellikleri arasında; kentlilerin bir bölümü ise sık sık kendi kendilerine yaşamı zorlaştırıyor.
Değerli insanlar; hem de kesinlikle doğru yaptıklarını, mutlak doğruyu sahiplendiklerini düşünerek; farkında olmadan aslında önce kendilerini incitiyorlar.
İhtimal ki çevreleri de onlara, hep 'Siz çok haklısınız' diyor.
Ama 'ego çatışması' gibi yansıyan bu tablo, 'yetişkin insan manzarası' üretmiyor.
Çünkü bir kente, tamamen bütünlük penceresinden baktığınızda, kamuyu ilgilendiren kısır çatışmalarda, kavganın hangi tarafının haklı olduğunun, kısa süre sonra önemi kalmıyor.
Özellikle 'bireysel sınır dışına taşan kavgalar', sonucu ne olursa olsun; hem haklıya, hem haksıza ya da 'eşit derecede haksızlara' zarar getiriyor. Benzer örnekleri, birlikte çok gördük. Ayrıca tarafların zarar görmesi dışında, en temel sorun; o insanların çekişmelerine sahne olan kentin de ciddi zarar görmesi.
Güzel İzmir, bunu hak ediyor mu?
Çekişme içine girenler, önce İzmir'e karşı taşıdıkları sorumluluğu hissetmeli. Zaten eğer bir kentin çıtasını düşürmek istiyorsanız, o kentte yapacağınız en kolay iş; bireysellik dışına taşırdığınız; hiçbir fikri temele dayanmayan, ideolojisi olmayan, inançlar çemberinin de dışında; sonuçta 'değeri olmayan kavgaları' körüklemektir. İzmir'de de izlediğimiz, kesinlikle 'değeri olmayan' bir kavgadır.
Değeri olmayan bir işten de, hiçbir değer üretemezsiniz.
Yazıktır. Olsa olsa değerlerinizi eksiltirsiniz.
Oysa tam aksine, İzmir'i yüceltmemiz, erdem çizgisini yukarıya taşımamız gereken; kısır siyasetten de arındırılmış, kentin geleceği için dayanışma isteyen günlerden geçiyoruz.