Bugün Sabah Kahvesi'nde ilginç bir ismi konuk ettik.
Dizi ve belgesel sektöründe önemli işlerin altına imza atan, ama esas çıkışını Dondurmam Gaymak adlı filmi ile yapan yönetmen Yüksel Aksu, Sabah Kahvesi'nin konuğuydu.
Sevgili Yüksel Aksu, aynı zamanda uzun yıllardır tanıdığımız, çok sevdiğimiz bir dostumuz.
Aksu, yıllardır sinema endüstrisinde, hep doğru bir yerde var olabilmek, iyi işler üretebilmek için çabaladı durdu. Bu değerli çabasının karşılığını, önce çok yalın bir anlatımla çektiği, yöre köylülerini oynattığı, usta sinema diliyle kurguladığı "Dondurmam Gaymak" filmiyle aldı. Ardından "Entelköy-Efeköy" filmini çekti. Sevgili Yüksel Aksu, bu adımıyla da yine Ege çizgisinde yürüyerek, kendi üslubunu korudu; 500 bin kişinin izlediği, ama gördüğü ilgi sürekli artan, çok çarpıcı bir filme imza attı. Yerel folklorik değerleri, evrensel bakış ile buluşturarak birlikte işlemeyi, çok sayıda soruna sinema diliyle dikkat çekmeyi başardı. Çevresel duyarlılığı ile bize yine yalın ama ustaca, gülümseterek bir hikaye anlattı.
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-Televizyon Bölümü'nü bitiren, hem iyi bir Muğlalı, hem de sıkı bir İzmirli olan Yüksel Aksu ile öncelikle "Egelilik" kavramı üzerine, çok keyifli bir sohbet yaptık. Egeli olmanın kavramsal karşılığını, sosyolojik, sanatsal ve tarihsel olarak aradık. Yüksel Aksu'nun bir sanatçı gözüyle verdiği içerikli yanıtlar, Sabah Kahvesi'nin tadını artırdı. Sonra İzmir ve Ege'de sinemanın serüvenini konuştuk.
Egeli Sabah ekibi olarak, İzmir'in doğal bir film platosu olduğuna inanıyoruz. Böyle bir bağlamda "İzmir sinema endüstrisinin nasıl ciddi bir merkezi haline gelebilir?" sorusuna yanıtlar aradık. Yüksel Aksu'nun konuyu içerden algılayan, derinlikli değerlendirmeleri, eminim Egeli ve İzmirli okurlarımızın, yerel yöneticilerin dikkatini çekecektir. Dileriz bu söyleşi, İzmir Film Festivali, tüm eksikliklerine rağmen yeniden canlanırken, doğru zamanda doğru insanları, yeniden İzmir-sinema ilişkisi üzerine düşündürür.