İngiliz filozof Thomas Hobbes (1588- 1679) çok mu umutsuzdu insan hakkında? Belki de öyleydi. Çünkü Hobbes'un, tarih sayfalarına kazınan o sözleri, hiç unutulmadı. Hatırlayalım; "Homo homini lupus"u; yani "insan insanın kurdudur" anlamındaki o sözleri. İnsan insanın kurdu mudur, gerçekten de. Kendi adıma, bu sözlerin yansıttığı kadar hiç umutsuz olmadım insan hakkında. Ama hepimiz, bu sözlerde karşılığını bulan öyle çok örnekle karşılaşıyoruz ki insanla ilgili. Hobbes'un kulaklarını çınlatıyoruz zorunlu.
***
İşte böyle zamanlarda; bütün iyilik duygunuza rağmen; gündelik hayatın tam ortasında,
insanın 'kurtlaşan yüzüyle' karşılaştığınızda, içinizde yağmur çiselemeye başlıyor. Sonra damlalar çoğalıyor. Hüzün yağmuru yağıyor ruhunuzda, fırtınalar kopuyor, insanlığın bu üzücü manzarasına bakarken. Neyse ki değiştiremeyecekleriniz karşısında, kabullenmeyi öğrendiyseniz eğer, kendinizi onarmanın yollarını arıyor,
sessizliğin merhemine sığınıyorsunuz. Belki bir şiire uzanıyorsunuz mesela. Şiirle
kendi yalnızlığınıza dönüyorsunuz.
***
Büyük şair
Attila İlhan'ın, ölümünden önce yazdığı
'yalnızlığı denemek' adlı son şiirlerinden birinde seslendiği gibi, fısıldayarak dizelere davet ediyorsunuz kendinizi:
"gecenin ortasında ne işin var
yıldızlara dokunma yanarsın
bak birazdan ay da batacak
karanlık bulaşmasın ellerine
tersin döner yolunu bulamazsın"
***
Hobbes, elbette 'insan insanın kurdudur' derken; bu 'kurtluğu' felsefi süzgeçten geçiriyordu. İnsanları doğuştan eşit gören Hobbes; bu eşitliğin 'bir amaca erişme umudunda' da, insanları eşit kıldığını vurguluyordu. İşte bu noktada insanlar,
aynı anda sahip olamayacakları şeyleri istediklerinde, aralarında ciddi çatışma başlıyordu. Çatışma, hem düşmanlığı, hem ötekini baskı altına almayı, hem de acımasızca yok etmeyi, hayata taşıyordu. Yani 'insan' insanın kurdu olurken; varlığını koruyabilmek için, her şeyi yapmaya hazırdı. İnsanın bu doğası, onu rahatlıkla savaşlara itebiliyordu.
***
Herhalde bu kısır döngünün dışına çıkmak için, hayata ve insanlığa anlam katmak gerekli.
Hayatın ve insanın kutsal bir yanı var çünkü. Eğer birazcık bunun farkındaysanız; insanın tükendiği yerde, mutlaka bir burukluk kaplar her yanınızı. Yine Attila İlhan'a yaslanırsınız: "içi dışı uzay tozu yansımalar sahi mi yalan mı anlayamazsın bir rüya gemisi iskele sancak dokunup geçiyor hayallerine ağlayasın gelir ağlayamazsın"
***
Sonra 'bir rüya gemisinin' geçtiği yerde,
yine aynı şiir tamir eder sizi:
"sevmek insanın yüreği kadar
küçükse büyüğünü taşıyamazsın
yalnızlığı da dene oldu olacak
nasıl yankılanır derinden derine
iyi midir kötü mü çıkaramazsın"
***
Şairin dediği gibi; yüreğimiz kadar severiz, doğru.
Ama 'ağlayasımız gelip ağlayamasak' da; bari suskun çığlığımız bayraklaşsın:
Ah insan; insanın kurdu olmamalı.
Bizim bütün
büyük umudumuz, hep insandan yana çünkü.
İnsanın insana sevgisinden yana.