Bayram, hepimiz için baş tacı, inançta saygılı ortaklık, sevginin gülen yüzü, çocukların neşeli haykırışları, öpülen eller, yoksulların sessiz kimsesizliğine uzanan gönüller, barışan yürekler, merhamet; insanda insanlaşmanın yükselişi; 'iyilik arzusudur' bir nevi. Bir yandan insanlığa dair umudumuzu korurken; gelecek güzellikleri, barış hayallerini, en ıssız topraklarda büyütürken; bayramın iyilikler getirmesini dilerken, diğer yandan içimiz buruk adım atıyoruz, bu bayram sabahına. Ülkenin birçok konuda hüzün veren hali, acının tören geçidinde, hep birlikte Van'dan sızdı sanki. Ama ne olursa olsun, umutlu olmalıyız. Geleceğimiz, çocuklarımız, hayatlarımız, güzel ülkemiz, barış için.
***
"Felsefenin Tesellisi" adında bir kitapta takıldım kaldım bir süredir. Antik kültürün, ortaçağ felsefesine aktarılmasında omuzuna çok zorlu bir yük alan filozof Boethius
(MÖ 480-520), büyücülükle suçlanıp hapse atıldıktan sonra, ölümünü sakince beklerken yazmış bu kitabı. Bekleyişi sırasında,
'insanın mutluluğa nasıl ulaşılabileceğini sorguluyor' Boethius. Kitap, Latince
'Constataeternapositumquelegeest: Utconstetgenitumnihil' sözleriyle başlıyor. Yani şöyle diyerek:
'
Tekşeykesin,sonsuzyasaylabelirlenmiş: Doğanherşeybirgünölür!'
***
İnsan, aslında kendinin farkında olmayan ne koca bir varlık! Bir hücrede, günümüzden 2500 yıl önce; kendi onuru, adalete tutkusu ile hiç bağdaşmayacak, insanlığın o dönemde de kötülüğünün aynası yersiz suçlamalarla karşılaşıp, acıtan bir çaresizlik yaşayan, ölümü bekleyen insanın, bu kitaptaki yaratıcılığı ne çok etkileyici. En sessiz anında, hücresinde yanında belirdiğini hissettiği, çok güzel bir kadın olarak betimlediği
'Felsefe' ile sohbetlerini aktarıyor Boethius
"Felsefenin Tesellisi" nde.
'Teselli eden ile edilen arasındaki' ilişki de yitip gidiyor, sınırların kalktığı, inancın yüceldiği ırmak bu. Akıyor.
***
Boethius'un
'aklın ışığını' tam yitirdiğini sandığı anda hücrede aniden ortaya çıkan Felsefe, tatlı sözlerin duru nehirden dökülüşü gibi, umutsuzluk denizinde çırpınan bir insanın ruhunun yaralarını iyileştirmeye karar verir. Boethius ilk olarak Felsefe'ye
'kendi kaderini' şikayet eder. Kaderin kendisine büyük oyun oynadığını söyler. Felsefe ise evrende her şeyin bir nedeni olduğunu anlatırken;
'tuhaf tanrıça' olarak adlandırdığı kaderin, farklı yüzlerini sergileyerek, kaderden yakınmanın budalalık olduğunu aktarır Boethius'a. Belki de Nietzsche bile (1844- 1900), o ünlü
'kaderinizi sevin' sözünü yazarken, Felsefe adlı bu kadının Boethius'a söylediğinden etkilenmiştir, ne bileyim.
***
Boethius, üzüntüsünün temelini, yaşamında dolu dolu tattığı mutluluğun, artık yok olmasına bağlar. Felsefe ise öğrencisine, insan yaşamındaki gerçek mutluluğun, talihsizliklerle karşı karşıya kalındığında da, insanın kendisine hakim ve metin olmasında yattığını anlatır. Kader tanrıçası tarafından insanların sınanmasına ve böyle anda bile kişinin mutluluğu, kendi benliğinde aramasına gönderme yapar felsefe. Sonra bir ara
'servet' üzerine konuşurlar. Felsefe, dünyevi mallara sahip olmanın, para içinde yüzmenin, hiçbir zaman güven sağlamadığına dair, kanıtlar sunar öğrencisine.
***
Servetin mutluluk için yetmediğini, güç ve mevki peşinde koşmanın, değersiz olduğunu anlatır. Felsefe tam da burada, güç ve mevkinin değersizliğiyle ilgili, müthiş bir cümle kurar: Felsefeye göre
; '
iyi insanların eline geçtiğinde iyi, kötü insanların eline geçtiğinde ise kötü olan, özde iyi olamaz' çünkü. Elbette
'gücüniyiinsanlarınelindeolmasına' da karşı değildir felsefe.
'Şöhrete' de dayanır, bir ara konuşma. Uçsuz bucaksız yeryüzünde, şöhret denen değerin sınırlılığı anlatılır satırlarda; gerçek şöhretin ise kişinin kendi erdemiyle yakalanabileceği. Devamı uzar, uzar... Uzanan sessizliklerde. Tanrısal öngörü, özgür irade, sonsuzluk; şiirsel bir özet ile parantez gibi açılır önünüze, bu buruk bayram gününde. İyi bayramlar efendim.