Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SÖZÜN ÖZÜ ÜNAL ERSÖZLÜ (EGE)

Ayvalıklı Tuncay Kayserili Özilhan

Havası, suyu, doğası, zeytini, zeytinyağı, tüm güzellikleriyle; Türkiye'nin cennet noktalarından Ayvalık'ta yaşayan güzel ve eski insanlarının güzel bir sözü vardır, derler ki: "Ayağınıza Ayvalık çamuru değerse, hapı yuttunuz, çünkü artık Ayvalık'tan kopamazsınız." Doğrudur da... Bir kere ayağınıza Ayvalık çamuru değmesin, ruhunuza Ayvalık'ın güzellikleri bağdaş kurmasın; siz artık bir Ayvalıklı olursunuz. Sarıp sarmalar sizi. Çünkü Ayvalık'ın doğası, dünyanın en şefkatli annesidir. Çünkü Ayvalık bir kültürdür; gök kubbenin altında asırlara tanıklık etmiş zeytin ağaçlarının, sabırlı ev sahibidir.
Ayvalık zeytin kokusudur. Merkezinde, eski semtlerin, o cumbalı evlerinin gölgesi altında, İtalyan yazar Calvino'nun deyişiyle "sizin bütün sorularınıza yanıt verebilen" bir yerdir. Farklı uygarlıkları özgürce ağırlamış Ayvalık'ta, tarihin gizemli izleri alıp sürükler insanı. Sanki mistik bir yağmur yağar; çiselerken peşinden gidersiniz; sizi sürükleyen, kendini yeniden üreten bir bilmecedir Ayvalık. Size özgürlüğünüzü verir. Sizi kendinize hür hissettirir.

TATLARA TESLİM OLMAK

Ayvalık sınırlarından girdiğinizde, sanki gündelik hayatın bütün telaşlarından sıyrılmış hissedersiniz kendinizi. İnsanın doğaya, keyfe, sevgiye, aşka aidiyetidir sanki. Verimli topraklardan aldıklarını bir de öylesine güzel sunar, öylesine insanlıkla paylaşır ki sizinle; orada yaşamak, oraya ait olmak, oradan olmak; gidemiyorsanız bile, oralı olmak istersiniz.
Sokak kedileri ayaklarınıza dolanırken, Cunda'da gün batımında, güneşin ışıklarının karanlığa yayıldığı noktada, güzelim denize bakarken, içinizin en derin yerlerinde saklı kalmış duygular ile buluşursunuz. Hüzün de vardır o ruh halinde, tatlı bir neşe de. Ne çok tanrısaldır, ne çok güzel. Nasıl da büyüleyici. Bir de lezzet denizinde kulaç atarsınız Ayvalık'ta; öylesine şaşırtır ki sizi o tatlar, onlara sırayla teslim olursunuz. 'Tatların şiiri' orada yazılır. Bu kocaman tabloda minnet ile kucaklaşarak, Ayvalık'ı anlatmak çok zordur, sayfalar yetmez, soluk susar, mutlak sessizlik gelir. Zaten en güzelini de Ayvalıklı güzel yazar Ahmet Yorulmaz yazmıştır çoktan.
Yine ilçede yaşayanların dediği gibi; 'Ayvalık çamuruna ayağınız değdiğinde', siz artık bir Ayvalıklı olursunuz, Kayserili olsanız bile.
Bir ihtimal daha var; kalbinizin, ruhunuzun yarısı Kayseri'de; diğer yarısı ise Ayvalık'ta kalır. Türkiye'nin ünlü sanayicilerinden, Anadolu Grubu'nun Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan da, ayağı Ayvalık çamuruna değenlerdendir.
Ayvalıklı olan, olabilen, güzel yürekli Kayserili. Bu 'cumartesi portresi'ni kaleme alırken, aslında çok uzaklardan izlediğim, ama son yıllarda Ayvalık'a sağladığı katkıyı, somut olarak gördüğüm, mütevazı, erdemli adamı, yani Tuncay Özilhan'ı yazmak istedim.
Gerçekten de Türkiye için 'dev olan bir grubun' başında, Kırlangıç alımı sonrası, 1878'de Midilli'de başlayan büyük 'Komili yolculuğunu' da, kendi Grup serüvenine dahil eden; yani Ana Gıda ile Ayvalık'ı da derinden, sevgiyle kucaklayan, Ayvalıklı Kayserili'yi. İşte o Tuncay Özilan'ı.
Aslında yarım asırdan öncesinde Tuncay Özilhan'ın 'kader elçiliğini' yapan adam, sevgili babası İzzet Özilhan sayılır. Ve bir yanıyla da, Türkiye'nin en uzun ömürlü ortaklığının iki simgesinden biri, babasının sevgili ortağı Kamil Yazıcı.
Tam 60 yıl öncesine gidelim: Belki biraz daha fazlasına. 1950'li yılların başları. 11 Mayıs 1920 Kayseri doğumlu baba İzzet Özilhan, Anadolu'nun bağrından kopmuş ve İstanbul'da. O yıllar ve sonrası için, tam da bir cesur yürek; Kayseri'de babasının bakkaliyesinde çıraklık eğitimiyle, çocuk yıllarında ticaret öğrenen, sonrasında attığı koca çapa İstanbul okyanusuna uzanan, evli genç bir adam.

SOBALI MİNNACIK EV
İlk oğlu, Grubu bugünlerde neredeyse 10 milyar doları aşan dev ciro çizgisine ulaştıranlarından Tuncay Özilhan; sobalı minnacık bir evde babasının akşam gelişlerini, anne kucağında özleyen, üç yaşına basmış gülümseyen çocuk. Yarım asrı aşmış ortaklığın, kader arkadaşlığının, 'ya ikna et, ya da ikna ol' ilkesiyle dayanışarak, kardeş gibi yürünecek bir yolun başlangıcı. Yer: İstanbul'da Mısır Çarşısı'nın arkalarında, tenhada kalmış bir hırdavatçı dükkanı. Tuncay Özilhan'ın sevgili babası İzzet Bey ile arkadaşı Kamil Yazıcı'nın ortaklıkları başlıyor. Bu güvenilir, basiretli, inançlı, hırslı, çalışkan iki adamın serüveni; köklerini diktikleri ağacın toprağın üstündeki bereketi Tuncay Özilhan ve diğerleriyle bütünleşiyor. Yıllar yılları kovalıyor. O sobalı evde anne kucağında çalışkan babasının eve geliş saatlerini gözleyen Ayvalıklı Kayserili Tuncay Özilhan, 'çok iyi bir eğitimle' 'çalışma aşkını' evlendiriyor. Önce Fransız ekolü ile buluşma; Saint Joseph Lisesi, ardından İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi, sonuç; Amerika'da iyi bir üniversitede başarı ile yapılan işletme mastırı (MBA). Okul arkadaşları arasında da çok sevilen, sosyal yönü gelişmiş bir Tuncay Özilhan portresi. Ama mütevazılığını babasından aldığı ruh ile hep sürdüren bir adam. İnsana yakın, insandan yana. İnsanı kendi insanlığıyla yücelten adam. Bu nedenle bir röportajında; Grubun başarısının sırrını; "İnsanı, organizasyonun en önemli unsuru olarak görün." cümlesiyle açıklamış.
Kendisi de zaten öyle bir anlayış ile yetişmiş. Dev bir ortaklığın başarılı simgesi olan grupta, Tuncay Özilhan da, en aşağılardan başlayarak, Grubun içinde çok sayıda görevi sırasıyla, ama başarıyla yerine getirdikten sonra, bulunduğu yere gelmiş.
Yani 60 yıllık serüvende çocuklar için 'iltimas' hiçbir zaman yok. Kural; önce iyi yetişecekler, sonra çalışacaklar.
Tuncay Özilhan, ortaklık ruhunu hep güven, şeffaflık anlayışı ile açıklıyor. Ardından gelen ikinci ve üçüncü nesiller için de, güçlü bir anayasa yaratmışlar. Hepsi bu anayasa ile şekilleniyor. Geride kendileri gibi iyi yetişen gençler var. Zaten bu anlayış, hep yükselen bir çizgiyle ilerleyince, 60 yıllık iki çınar, iki kader yazıcısı ortak, yani İzzet Özilhan ile Kamil Yazıcı, 30 Ocak 2008'de güzel bayraklarını çocuklarına devrederek, hayatın sosyal katkı alanlarında çekilmişlerdi.

İLGİNÇ BİR NÖBET DEVRİ
İlginçtir bu bayrak devretme yöntemi de, çok farklıydı. Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı yürüten Kamil Yazıcı bu görevi Tuncay Özilhan'a, Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği görevini yürüten İzzet Özilhan ise görevini İbrahim Yazıcı'ya onur duyarak bırakmıştı. Bunun tercih edilmesinde, Tuncay Özilhan'ın çok güçlü liderlik portresi var. Yani eşitler arasında, hep birinciyi oynuyor.
Şirketinden dinlediğim hikayelerinde de tüm yöneticiler ve gençler için de, tam bir ilham kaynağı, pozitif enerji taşıyıcısı. Pazarlamanın ruhunu çözmüş bir sihirbaz gibi Tuncay Özilhan, belki de bu yanı Kayserili üstün ticari zekasından geliyor.
Bir yandan dev grupta çok farklı alanlarda yoğun bir üretim sürerken, dünyanın dört bir yanına yayılan Grup'ta, Özilhan'ın liderliği, yeni markalar yaratıyor, insana yatırım yapıyor. Ama bunu hep sürdürebilir kılmaları, organizasyonlarının en önemli yeteneği. Perde gerisinde elbette Tuncay Özilhan'ın lider kişiliği ile İbrahim Yazıcı'nın uygulama yeteneği bütünleşmiş. Sadık kaldıkları ilkeler, ortak anayasaları var. Sürekli yenilenme, hareket ve gelişim içindeler. Bu nedenle genç kalıyorlar. Dev bir imparatorluk sayılacak Grubun başındaki Tuncay Özilhan'ın kişiliği ise o devlikle herkesin buluşturamayacağı mütevazı bir bilgelik taşıyor sanki.
TÜSİAD Başkanlığı'ndan, Anadolu Vakfı'na, oralardan Efes Spor Kulübü Başkanlığı'na kadar farklı koltuklardan geçen, bir gövdede çok iş taşıyan, tüm dünyayı dolaşırken, kurduğu iş ilişkilerinde de, hep nezaketi, sözünün arkasında duruşu, itibarını başarıyla yönetmesi, entelektüel yapısı, iki yabancı dili çok iyi kullanmasıyla dikkat çeken bir kişilik.

AYVALIK TESADÜF DEĞİL

Analizci bir kafası, bilimselliği önemseyen, uzmanlığa çok saygılı bir duruşu var Özilhan'ın.
Hayatı da böyle şekilleniyor zaten. Tuncay Özilhan, zeytin ağaçlarına tutkun, ağaçlara saygılı adam.
Biliyor ki onlar birer 'hayat ağaçlarıdır'. Zaten Ayvalık ile ilk ilişkisi de bir hayat üzerinden. 1972 yılının güzel günlerinde, sevgili eşiyle balayını Ayvalık'ta geçirmiş. O gün bugün, geçmemiş işte Ayvalık tutkusu. Ayvalık ona, o Ayvalık'a dokunmuş.
Yani Tuncay Özilhan'ın hayatında zeytinyağının, zeytin ağaçlarının yeri çok önemli. Bir yanıyla mütevazı halinin parlak gölgesi altında çok tutkulu bir adam Özilhan; işte o zeytinyağ sevgisi tutkulu bir aşk ile sürünce, hem Ayvalık kazandı, hem de zeytinyağında pazarın liderliğine soyundu Grubu. Bir de doğa tutkusunu, Ayvalık ve zeytin ağaçlarıyla birleştirdi Özilhan.
Çünkü o çok biliyor ki: "Olea prima arborum umnium est" Yani, "Zeytin bütün ağaçların ilkidir."
Tuncay Özilhan da ilklerin yaratıcısı. Sadece kazanmak tutkusu değil onunki; yenilikler yaratmak, onları paylaşmak, onlara destek vermek, liderlik yaparak insanların kurumların önünü açmak; işte yıllardır bunu başarıyor. Ama nitelikli, öncü, dürüst, zarif kişiliği, saygı duyulacak zekası ile. Bu nedenle kazanıyor. O kolektif bir amaç ile kazandıkça Ayvalık da kazanacak; Ayvalık'a kazandırdığı değer hep yükselecek.
Ayvalık onu seviyor. Kendisine ait hissediyor. O şimdilerde ve gelecekte wwAyvalıklı Tuncay, Kayserili Özilhan. Galiba hep öyle kalacak.
Sevgiyle büyüdü, güzel çocuklar yetiştirdi. Eşini, çocuklarını, hayatı, zeytin ağaçlarını ve zeytinyağını çok sevdi.
Yazgısı zeytin ağaçlarından bereketle yansıyarak, galiba öyle yazıldı. "Kendini bil" sözcükleri, eski Yunan'da asırlar önce Delfi'deki bir tapınakta yazılıydı. "Kendini bilmek" iyi insanlığın simgesi esasında. Yani güzel sözcüklerin maharetli yansıyışı ile. Ama galiba esas maharet, Özilhan gibi bunca gücün ve zenginliğin tepesinde oturup da, kendini öyle bilebilmekte.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA