Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SÖZÜN ÖZÜ ÜNAL ERSÖZLÜ (EGE)

Trajik tablo

Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki; insanın içinden, inanın bazen hiç yazı yazmak gelmiyor. Önceki gün PKK'nın Bitlis Karayolu'ndaki saldırısı; biri bebek, sekiz insanımızın ölümü. Ardından Hakkari'deki benzer terör saldırısı; sonuç, 24 canımızın yitişi, 18 yaralı.
İnsanın 'içinin acımasını' da aşan, 'büyük bir trajedi' bu. Yürek çığlıklarımızı satırlara dökmek inanın çok zor. Öylesine zor ki çünkü insan eliyle yaratılmış bu insanlık dışı manzara karşısında; yine insan olmanın çaresizliğini taşıyoruz. Bu savaş, üstelik giderek kirlenen acımasız bu savaş; bu saldırılar, ne zaman, nasıl bitecek? Bir de ülke bu haldeyken, iç acıtan ölümlerin ortasında; insan duyarlılığı, nasıl da yabancılaşabiliyor kötülüklere.

YÜREKLER MÜHÜRLÜ

Bazılarının kulakları sağırlaşıyor, yürekleri mühürlü, gözleri karanlıkta kalmış sanki.
Oysa bu yeryüzündeki hayatlarımız, insani duyarlılıkların kıymetinin bilinmesi gereken, hayatın güzelliği ile bizlere bağışlanmış kısacık bir rüya gibi. Biz ise üstelik bu çok güzel ülkede, gencecik insanların hakları olan bu 'yaşam rüyasına' hep borçlu kalıyoruz.
Ölen tüm gençlerin ailelerine, aralarından evli olanların eşlerine, nişanlılarına, geride boyunları bükük kalmış o minicik çocuklarına, yakınlarına, tüm sevenlerine hepimiz borçluyuz. Evet bu borç hepimize ait ve çok büyük. Çünkü o acıyı anlamak mümkün, ama onların yerlerine kendimizi koyduğumuzda, aynı acıyı hissedemeyiz. Sadece yaşayan bilir.
İşte yıllardır tam düzelecek; aman ne güzel, galiba bu iş düzeliyor dediğimiz anlarda, yeniden alevlenen çatışmalar ve yitip giden gencecik canlarımız.

ÇÖZÜM MUTLAKA BULUNMALI

Türkiye bu acıyı nasıl taşıyacak? Sizce taşıyabilecek mi? Ben artık bu acının, bu acıların; kesinlikle taşınabilir noktadan çıktığına inanıyorum. İçimdeki sessiz çığlık, 'artık bir insan daha ölmesin' diye büyüyor. Yuvarlanıp 'çığ' oluyor.
Belli ki evrensel platformda, savaşı körükleyenler var.
Belli ki kendi içimizde olduğu gibi, PKK'nın yönetimindeki terör odağında, bu kirlenen savaşın hiç sona ermemesini isteyenler, yani bu kirli savaştan beslenenler var.
Belli ki işi kentsel alanlarda, Türk-Kürt kardeş kavgasına da taşımak isteyenler var.
Bu işin çözüm yolu bulunmalı. Mutlaka bulunmalı.
Ama dün televizyonlardan izlediğimiz manzaralar, elbette bir yanda ciddi sağduyuyu temsil ederken, diğer yanda bu acı tablodan, istemeden de olsa 'siyasal' prim elde etmeye yönelik izler taşıyordu. Artık Türkiye'nin buna da tahammülü yok.
Tüm siyasetçiler, bu alanda, bu konuyu tamamen Türkiye meselesi görerek, kendilerini siyasetten sıyırıp; hayatlarını yitirmiş gencecik insanlara, bunu bir borç olarak görerek, samimiyetle 'Ne yapmalıyız?' 'Türkiye ne yapmalı?' sorusuna, acil çözüm aramak üzere bir araya gelmeli. Hatta en az altı ay 'karşılıklı siyasi eleştiri' bile bu ülkede mutlaka durmalı, partilerin tümü; samimi, sahici, dürüst bir platformda sadece bu işi konuşmalı. En azından konuşmaya niyetli olanlar, mazeretsiz bir araya gelmeli. Konuşmayanlar ise kenarda kalsın.
Elbette silahlar bırakılıncaya kadar, teröre karşı mücadele de sürdürülürken; karşı tarafa silah bıraktırmanın yolları aranmalı. Çünkü olaya, ortak vicdandan yaklaşırsak, bu iç acısıyla bir masanın çevresine toparlanır, geçmiş ve geleceğe bakarsak; görülür ki silahlar susmadıkça; bu iş kesinlikle çözülemeyecek, ölümler devam edecek. O zaman tam 43 yıldır İspanya'nın Bask Bölgesi'nde silahları konuşturan ETA'nın, artık silah bırakmaya hazırlandığı bugünlerde, dünyadaki benzeri örnekler incelenerek, ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri de yanımıza çekilerek, bu iş mutlaka çözülmeli. Çünkü Türk insanının, artık bir tek şehit bile vermeye tahammülü kalmadı. Yürek gözlerimizle hissediyoruz bunu, tahammül kalmadı. Yok, bitti...

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA