Bu yazıyı yazdığımızda, Türkiye'yi sarsan futbol depreminin gözaltı aşaması sürüyordu.
Örgütlü olarak şike yapıldığı, teşvik primi verildiği iddialarıyla, 9 ay önce başlatılan, gizlilik ile devam eden soruşturmada, çok sayıda kişinin gözaltına alınması, beni fazla şaşırtmadı. Elbette, henüz sonuçlanmamış bir yargı sürecinde, aceleyle kimseyi suçlu ilan etmek değil niyetim. Ama gerçekten, hiç şaşırmadım.
Çünkü hepimiz biliyoruz ki 'dedikodular' bir yana, bu ülkede uzun yıllardır, şike tutuklamaları da oluyor, davalar da açılıyor, konuyla ilgili cezalar da gündeme geliyordu.
Çok sayıda ünlü futbolcunun şike soruşturmalarıyla yüz yüze geldiğine çok kez tanık olduk.

Yani futbol, çoğumuz için, izlemenin, katılmanın verdiği keyifle, bizleri gündelik hayatta güzelliklerle buluştururken; yıllar içinde durmadan daha çok kirlenen bir yerde duruyordu.
Bu kez farklı olan ise futbolda 'hiç dokunulamaz' gibi görülen bazı önemli isimlerin, üstelik örgütlü bir tabloya dikkat çekilerek, ciddi olduğu öne sürülen deliller eşliğinde, toplu bir bakış açısıyla gözaltına alınmasıdır.
Anlaşılıyor ki, her şeyde olduğu gibi, Türkiye'de futbolun da 'çok derin bir dünyası' var.
İşte şimdi Türk futbolunun, bu derin dünyası, temelinden çatırdıyor gibi.
Futbolumuzda artık hiçbir şey eskisi gibi olamayacaktır. Olmasın da!
Futbolun kirlerini akıtacağı günlere giriyoruz belki.
Bu nedenle, bu süreçte masum olan herkesin, bir an önce özgür kalmasını yürekten arzularken, bu operasyonun da futbolumuzun arınması için, bir milat olmasını diliyoruz.
Konuya İzmir'den bir kez daha mercek tuttuğumuzda, İzmirli Mahmut Özgener'in kısa bir süre önce Futbol Federasyonu Başkanlığı'na veda ederken yaptığı açıklama geliyor aklımıza.
Uzun yıllar Türk futboluna, çeşitli kademelerde katkı verdikten sonra, futbolumuzun en yüksek noktasını 3.5 yıl dikkat çekici bir başarıyla temsil eden Mahmut Özgener, TFF başkanlığına bir kez daha aday olmayacağını açıklarken, kendisi açısından ortaya iki somut neden koymuştu. (14 Haziran 2011 tarihinde)
Mahmut Özgener'in birinci nedeni, yaşadığı yer İzmir ile görev makamı arasındaki mesafe nedeniyle, çok sevdiği ailesine uzak kalması ve bu durumun yarattığı olumsuz etkilerdi.
Ama Özgener'in başkanlığa aday olmamasının satır arasındaki dikkat çekici neden, "geçen süre zarfında yaşadıklarımla tespit ettiğim, sistemin içerisine yerleşmiş, kişisel hırs ve egoları ile Türk Futbolunu perde arkasından yönetme hevesine sahip, hegemonya kurma hayali taşıyan zaaf sahibi kişiliklerdir." cümlesinde saklıydı. Türkiye için çok önemli bir makama, bir kez daha aday olmayarak, futbolumuzda 'etik anlamda' değerli bir 'ilki' gerçekleştiren Mahmut Özgener, aslında bu cümlesiyle başkanlığı süresinde verdiği, ciddi mücadeleyi de özetliyordu.
Şimdi ortada Mahmut Özgener'in yukarıdaki bir cümlelik tespitini de aşıyor görünen bir tablo var. Yani 'zaaf sahibi kişiliklerin hegemonya kurma hayalini' bile aşan farklı bir tablo.
Umarız bu kaygı verici görüntüden, Türk futbolu ve bu ülkenin en çok sevilen kulüplerinin başında gelen Fenerbahçe; hem pırıl pırıl, hem de kendisini yenileyerek çıkar.
Dün bu yazıyı yazarken, 'yukarda yaptığımız kişisel yorum dışında', kısa bir süre öncesine kadar TFF başkanlığını yürüten Mahmut Özgener ile de görüştük. Sesinden futbolun yaşadığı bu depremden doğal olarak 'üzüntü' duyduğu hissedilen TFF eski başkanı Mahmut Özgener, 'resmin tamamını görmeden' değerlendirmede bulunmanın, doğru ve sağlıklı olamayacağını belirtti. Ortada yeni seçilmiş bir federasyon yapısı ve yeni bir başkan varken, Özgener'in aceleci bir değerlendirme yapmaması, kendisine yakışan şıklıkta bir tercih.
'Resmin bütünü' daha iyi görüldükten, süreç daha iyi algılandıktan sonra; Mahmut Özgener'in yapacağı değerlendirmelerin önemli olacağını, Türk futboluna ışık tutacağını düşünüyorum.
NOT: Küçük bir 'izin' soluğu. Yazılarıma ara veriyorum. Gelecek hafta görüşmek üzere.