İnsanın kendisini, hayatın estetik dalgalarına dokunarak, büyük bir akışa bırakması ne güzel.
Ne çok huzur verici, sonsuzluğun sessizliğini, içinizde hissetmek.
Müziğin, güzelliklerin, sevginin akışıyla; aşk duygusuyla buluşmak...
Çoğalmak, hep birlikte; seslerin, doğanın, notaların gölgesi altında...
İşte önceki akşam, İzmir Selçuk'ta, günümüzden 1900 yıl önce inşa edilmiş, Roma dönemi simgelerinden Efes Celsus Kütüphanesi'nin; akşamın 'ay'lı ışıklarıyla, yıldızlar altında oynaşan muhteşem görüntüsü önünde, 60. yılını kutlayan "I MUSICI" yi dinlerken, ruhumuz müziğe karıştı. Belki de müzik ruhumuza...
***
Dünyanın ayakta, en eski oda orkestrası, öylesine görkemli çaldı ki; öylesine uyumlu, güzel; öylesine dokunaklı...
Müzik sanki içimizden geçip, aktı.
Ruhumuzda bir keman canlandı.
İçimizde kemanlar çaldı. Viyolalar kalbimize dokundu.
Bir zamanlar insanlığın muhteşem günlerine tanıklık etmiş, binlerce kitaba ev sahipliği yapmış Celsus Kütüphanesi'nde; sanki geçmişin ruhu da ayaklanmış,
I MUSICI'yi dinliyor gibiydi.
***
Önce, I MUSICI'nin 60. yıldönümü için yazılmış Bacalov'un concerto grosso'su.
Bir zamanlar
Amerika'dan,
Roberto Granci'ye uzanış.
"I Love Cinema"; ruhlarımızı okşayan film müziklerinden bir suit.
Ve küçük bir
'ara'nın ardından, kocaman
Vivaldi'nin "Dört Mevsim"i...
Sanki Vivaldi'yi çalarken, bir anda göğe doğru yükselen, bir oda orkestrası...
Müzik ne kadar tanrısal... Seslerin uyumu... Güzelliği...
Dört Mevsim: İlkbahar... Yaz... Sonbahar... Kış... Pastoral hayat...
***
Vivaldi'den ömürlerimiz gibi, mevsimlerin geliş gidişi.
İlkbaharın canlılığı, ezgiler: Kırların zamanı.
Yazın sıcağı, güzellikler: Haz zamanı.
Sonra sonbaharın gelişi: Hüzün zamanı.
Kışın soğuk günleri: Akan ömürler; taşan, biten ömürler.
Mevsimlerin dönüşümü. Doğanın geçirdiği değişim.
Bütün bunların müzikle dört konçertoda dile gelmesi. Ne çok güzel... Kemanların iktidarı altında, viyolaların çığlıksız sesi, ne çok güzel...
***
İnsan bir kez daha, böylesi bir ortamda dinleyince, yeniden algılıyor.
Ne büyük adammış bu Vivaldi.
Nasıl da yetenekliymiş. Bir suret.
Antonio Vivaldi.
(Doğumu: Mart 1678, Venedik, ölümü:
28 Temmuz 1741 Viyana)
Dev bir klasik müzik bestecisi. Virtüöz bir kemancı.
Dört Mevsim'in yaratıcısı, konçertonun babası sayılabilecek Vivaldi'nin, en ilginç yanlarından birisi, aslında bir rahip olması.
Evet Kızıl Rahip olarak anılan Vivaldi...
***
Vivaldi'nin babası hem berber, hem de bir kemancıymış; yani ilk müzik eğitimi babasından.
Çocuk yaştan itibaren müzikle ilgilenen Vivaldi, papazlık eğitimi de almış.
Hatta 1703 yılında ilk kez papazlık görevine de atanmış.
Ama gönlü hep müzikte, kemanında olduğu için, aynı anda bir
'kızlar yetimhanesinde' keman öğretmeni olarak işe başlamış.
Vivaldi'nin burada üstlendiği görev, yetim ve sakat kızlara keman çalmayı öğretmek, onlara konserlerde seslendirmek üzere konçertolar yazmakmış.
Sonrası hep müzikle yoğrulmuş, ruhuna keman sesleri üflenmiş, kocaman bir hayat.
***
Belki de papaz olan yanı ve daha müzik hayatının başlangıcında, yetim ve sakat kızlara öğretmenlik yaparken karşılaştığı dokunaklı, buruk insanlık tablosu, Vivaldi'yi hep çok etkiledi. Derinleştirdi. Büyüttü.
Ne diyelim başta
Dört Mevsim olmak üzere, tüm eserleri
Beethoven'e de ilham kaynağı olan Vivaldi;
Efes Celsus'ta I MUSICI Oda Orkestrası ile bir kez daha kalbimize bağdaş kurup oturdu.
Ahenk kendisini çoğaltarak, ruhumuzda bütünlenirken; doğa sessizliğiyle konsere katılıyor gibiydi. Seslerin ortasındaki bu sessizliğe, birkaç kez kuşların sesleri de karıştı.
Kuşlar da; kemanlardan, viyolalardan, çellolardan çıkan sesleri, selamlar gibiydi.
***
İçimizden
'iyi ki İKSEV var'; '
iyi ki Uluslararası İzmir Festivali var' diye fısıldadık.