"Görüşlerini ya da düşüncelerini açıklamak için, herkesin kendisini paraladığı bir çağda ve bir ülkede; Bay Palomar, herhangi bir şey öne sürmeden önce, dilini üç kez ısırmak alışkanlığını edindi. Dilini üç kez ısırdıktan sonra da, söylemek istediği şeye hala inanıyorsa, söylüyor; inanmıyorsa susuyor. Bu nedenle haftalar ve aylar boyunca suskun kaldığı oluyor."
Bu satırlar, İtalyan Edebiyatının büyük kalemlerinden Italo Calvino'nun, ölümünden üç sene önce yayınladığı Palomar adlı kitabından. Kendini tanıma yolunda ilerleyen, kendi bilgeliğine ulaşmak isteyen Palomar adlı sade bir adamın hikayesini anlatıyor bu kitapta Calvıno.
Palomar, romanda üç kere dilini ısırıyor konuşmadan önce.
***
Sonra şöyle devam ediyor roman:
"Susmaya elverişli fırsatların yokluğu duyulmuyor hiç ama çok seyrek de olsa Bay Palomar'ın, bir şeyi uygun zamanda söylememiş olmanın pişmanlığını duyduğu oluyor..."
alomar'ın
"Bir adam, adım adım bilgeliğe ulaşmak için yürüyüşe çıkıyor... Hala oraya varamadı..." sözleriyle özetlenebilecek bu incelikli, zarif hikayesi, kitapta sürüyor.
Nedense bu roman ve kahramanı, herkesin çok fazla konuştuğu; çok konuşurken üstelik düşünmeden konuştuğu; düşünmeden konuşurken üstelik bilgisizce konuştuğu; bilgisizce konuşurken üstelik
'demogoji' yaptığı; bunu da gerçekleştirirken üstelik karşısındaki insanları
'aptal' yerine koyduğu; bu nedenle
'trajikleşen' günümüz Türkiye manzaralarına çok uyuyor. Televizyon tartışmaları, haber programları, çığlık çığlığa haykırışlar; çok bağıranın kendisini nedense çok haklı hissettiği; fikirlerin bir ifade etme biçimini aşarak, saldırı aracı halini aldığı; darbecilerin demokrat, demokratların darbeci göründüğü; inceliklerin çoktan rafa kaldırıldığı, ruhların iki yüzlüleştiği çarpık gündemin akışında; insanın kendisini boğuluyor gibi hissetmemesi, mümkün değil.
Bu nedenle en iyisi Calvino'nun roman kahramanı Palomar gibi sessizliğe bürünmek. Konuşmadan önce, üç kere dilini ısırması insanın, en güzeli galiba.