Birkaç gün önceki yazımda, kısa bir süre önce İletişim Yayınları'dan çıkan, ODTÜ'de Yardımcı Doçent Cenk Saraçoğlu'nun kaleme aldığı "Şehir, Orta Sınıf ve Kürtler" isimli başlıklı kitaba değinmiştim. İzmir'de gerçekleştirilen, bilimsel bir alan araştırmasını yansıtan bu kitap, İzmir Orta Sınıfı'nda, son yıllarda bir eğilim şeklinde de olsa "Kürt karşıtlığının" geliştiğini öne sürüyordu. Hatta yazar üzerine düşünülecek bir kavram geliştirerek, İzmir'de rastladığı bu eğilimi; "Tanıyarak Dışlama" diye tarif ediyordu. Yazımda, Kürt sorununun çözümü için taşıdığım duyarlılığa, bu düğümün barış içinde çözülmesinin, Türkiye için önemine değindikten sonra, İzmir'in "farklılıkları barış duygusuyla bir arada yaşayan, yaşayabilen" ayrıca bunu "zenginlik" ifadesi gören bir kent olduğunu vurgulayıp, yazarın tarif ettiği benzeri 'eğilimlerin' İzmir'in değil, Türkiye'nin sorunu olduğunu belirtmiştim. Sevgili okurların, bir bölümü bu saptamaya katılırken, bir bölümü de ilettikleri maillerde, bu saptamanın 'iyi niyetli' olduğunu, tam aksine yazarın alan çalışmasından yansıyanlara, İzmir'de tanık olduklarını belirtmişler. Bu okurlardan biri ise Türkiye'deki 'popüler-gündelik milliyetçiliğin, Kürt karşıtlığında diriltilmeye çalışıldığına' dikkat çekmiş. Elbette eğer gerçek tablo bu ise bırakın İzmir'i, Türkiye'nin hiçbir noktası için 'onaylanabilecek' bir görüntü değil. Türkiye için gerçekleşebilecek en kötü olasılıklardan biri, karşılıklı milliyetçiliğin körüklendiği, Türk insanına hiç fayda sağlamayacak, insanlarımızı birbirine düşürecek, bir Türk-Kürt gerginliğidir.
Bu nedenle herkesin 'sağduyusu'nu koruması, çok önemli bir köşe taşı.
***
Kısa bir süre önce,
'Levant' adında yeni bir kitap yayınlandı.
(Henüz Türkçe'ye çevrilmedi.) Londra'da yayınlanan bu kitabın çıkacağının ilk haberini, İzmir Ticaret Odası'nın bir süre önce düzenlediği
"Levantenler" başlıklı sempozyumda almıştık.
Çünkü kitabın yazarı, ünlü tarihçi Philip Mansel de, bu sempozyuma katılmıştı.
Levant adlı kitabı kaleme alan Mansel, İzmir araştırmalarıyla da ünlü bir yazar.
Mansel'in kitabının çıktığından, BBC'nin Türkçe yayın yapan radyosu üzerinden haberim oldu. Philip Mansel, BBC Türkçe'den Ayça Abakan ile söyleşisinde, kitabında iki yüzyıl öncesinden bu yana, kozmopolit liman kentleri özelliğiyle,
"İzmir, İskenderiye ve Beyrut"un geçirdiği değişimleri, renkli göndermelerle anlattığını aktarıyordu.
Ayça Abakan, Levant adlı kitabın
Smyrna/İzmir" bölümüne gönderme yaparak, ünlü tarihçi Philip Mansel'e
"Peki İzmir'in nedir farkı? İzmir'in, İskenderiye'nin, Beyrut'un farkı, tam olarak nedir sizce? Fark, insanlarının düşünce tarzında mı? Hoşgörülü olmalarında mı yatıyor?" diye sordu. Mansel'in, bu soruya, tarih koridorlarından bakarak verdiği yanıt, sanıyorum bazen fitili ateşlenen İzmir tartışmalarına da, ışık tutabilecek nitelikteydi:
***
"Bence kentler, içinde yaşayan insanları da etkiliyor. Hatta bazen devletlerin bıraktığı etki kadar yoğun olabiliyor. Geçmişte de böyleydi.
Esas fark, denizin dibinde olmakta, liman kenti olmakta, ticaretle ilişkili olmakta, seyahat edebilmekte yatıyor. Başka ülkelerde de, bu durum böyle. Liman kentleri, kıyıdan uzak şehirlerden çok farklı bence. Liman kentleri, farklı bir düşünce tarzı yaratıyor insanlarda. Örneğin Mısırlı genç Müslümanlar, bana İskenderiye'nin, Mısır'ın geri kalanından tamamen farklı olduğunu, burada daha özgür olunduğunu, insanın kendisini Avrupa'ya daha yakın hissettiğini söylüyorlar. Sonuçta bu şehirlerin, yani İzmir'in, İskenderiye'nin, Beyrut'un; sırtlarında taşıdıkları tarih ve bilgi birikimi, doğal olarak farklı bir hava yaratıyor oralarda."
Philip Mansel, İzmir Ticaret Odası'nın Levantenler adlı sempozyumundan da çok etkilenmiş; BBC Türkçe'de bu algısını da, şu sözleriyle aktardı:
"Yakınlarda İzmir'de bir sempozyuma gitmiştim. Bazı kişilerin, aynı cümle içinde Fransızca, Türkçe, Rumca, İspanyolca ve İtalyanca arasında geçişler yaptığına tanık oldum. Bu beni çok etkiledi. Bu insanlardan öğreneceğimiz çok şey var bence..."
İzmir, öğrenilecek ve insana hep öğreten bir şehirdir, unutmamak gerekir.