Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERHAN AFYONCU

Hayal satan kadın simyacının sonu idam sehpası oldu

Sesli dinlemek için tıklayınız.

Hayaller satılarak dolandırılan insanlar hiç bitmiyor. Böyle dolandırıcılıklar bana tarihte insanlığın binlerce yıldır başka maddeleri altına çevirme çalışmalarını ve bu yüzden Dördüncü Murad döneminde asılan bir kadın simyacıyı hatırlattı

Bakır, kurşun gibi metalleri genellikle altına dönüştürmeye çalışan "simya" tarih boyunca hep gözde bir yalancı bilim oldu. Kralların, sultanların saraylarında simyacılar çalıştı. Simyacılar kitaplar yazıp geliştirdikleri formülleri gizli sembollerle ifade ettiler.
Simyacıların metalleri altına dönüştürmek için kullandıkları maddeye "simyacı taşı" veya "felsefe taşı" denirdi. Bu taş dokunduğu her maddeyi altına çevirdiği gibi, felsefe taşından elde edilecek iksir de içen insanlara ölümsüzlük getirecekti.
Simya alanında İslam dunyasında da önemli çalışmalar yapıldı. Ebubekir Razi'nin çalışmaları Avrupa dillerine çevrildi. Ancak 17. yüzyıldan sonra simya araştırmaları azaldı. Bilimin gelişmesiyle birlikte bu yolla altın yapılamayacağı anlaşılınca simyacılar tarih sahnesinden çekildiler. Simyacılar araştırmalarıyla altın yapamadılar, ancak kimya ilminin gelişmesini sağladılar.


Altın yapmaya çalışanlar.

SADECE RENGİNİ DEĞİŞTİRDİ
Dünyanın nadir rastlanılan kadın simyacılarından biri ise Dördüncü Murad döneminde faaliyet gösteren Maanoğlu Fahreddin'in kızıydı.
Dördüncü Murad döneminde Lübnan'da isyan eden Dürzi emirlerinden Maanoğlu Fahreddin idam edilmiş, hayatta kalan oğulları ise Enderun'a alınmıştı. Maanoğlu Fahreddin'in ailesinden yakalanamayan bir kişi vardı, o da kızıydı. Maanoğlu'nun kızı, erkek kılığında kaçarak Diyarbakır'a gitmişti. Diyarbakır'da Rumiye Şeyhi'nin yanına sığınan kız bakırı gümüş, gümüşü de altına dönüştürüyordu. Bu yaptıklarıyla herkesi kendisine hayran bırakmıştı. Ancak kimse değişenin madde mi yoksa sadece renk mi olduğuna bakmamıştı.
Bir süre sonra, 1638'de Bağdat seferine çıkan Dördüncü Murad, Halep'te konakladı. Rumiye Şeyhi, Halep'e padişahın yanına giderek birçok hediyeyle birlikte Maanoğlu'nun kızının yaptığı altın külçelerini de "Hünkârım sana hazine lazımdır. Bu bilgi, evliya sanatıdır, ancak bu kız bir yolla ona ulaşmış. Sultanım dilerse yapar" diyerek Dördüncü Murad'a sundu.


19. yüzyılda Diyarbakır.

Sultan, Rumiye Şeyhi gibi bölgenin saygın bir isminin söylediklerine itibar etti. Halep'ten Diyarbakır'a geçince kızı yanına getirtip altın yapması için 100 altın verdi. Kıza da ihtiyaçları için bol miktarda para verildi. Bağdat seferine devam eden Dördüncü Murad işini sağlama almak için madenlerden anlayan bir kapıcıbaşıyı kızın yanına bırakmıştı.
Padişah ayrıldıktan sonra Maanoğlu'nun kızı gününü gün etmeye, kendisine verilen paraları eğlencelerde harcamaya başladı. Kapıcıbaşı, "Bir şeyler yap, ondan sonra eğlen" deyince, kız daha önce Rumiye Şeyhi'ne yaptığı gibi sarartılmış madenleri ona verdi. Ancak kapıcıbaşı bunların sahte olduğunu söyleyince Maanoğlu'nun kızı, "Zamanla daha iyilerini yaparım" dedi.
Aradan zaman geçti, ancak altın ortaya çıkmadı. Kapıcıbaşı, bunun üzerine hünkara bir mektup yazarak kızın sahtekar olduğunu haber verdi. Maanoğlu'nun kızı ise bu arada gününü gün etmeye devam ediyordu. Beş ay sonra Diyarbakır'a dönen Dördüncü Murad, Maanoğlu'nun kızını ibret-i alem için Diyarbakır meydanında astırdı. Kendisine bir sahtekar getirdiği için Rumiye Şeyhi'ni de öldürttü.


Dördüncü Murad

SULTAN MURAD'IN KORKUSUNDAN ÜLKEDE SİMYACI KALMADI
Dördüncü Murad, Bağdat seferinden İstanbul'a döndüğünde bu sefer Afrikalı bir simyacıyla karşılaşmıştı. "Ben iksir fennini bilirim, altın yaparım" diyen adamın ihtiyaçları karşılandı. Günlerce çalışan Afrikalı simyacı, padişahın huzurunda bir gösteri yapıp uzun uğraşlar sonucunda elde ettiği maddeyi Dördüncü Murad'a sundu. Sultan, bir elinde saf altın, diğer elinde simyacının verdiği maddeyi tutarak ikisini tarttı. Sonucu beğenmeyince simyacının kellesi uçurulup vücudu denize atıldı. Dördüncü Murad'ın, vaatlerini gerçekleştiremeyen simyacılara karşı sert tavrı yüzünden imparatorlukta simyacı kalmadı.

***

RUS HARİTALARINDA OSMANLI DEVLETİ

Osmanlı Devleti, Rusya İmparatorluğu tarihinde her zaman önemli bir yer tutmuştur. Bundan yüzden Rusya'da Osmanlı Devleti birkaç asır boyunca aralıksız olarak coğrafi, siyasi ve askeri açılardan araştırıldı. Bu süreçte hem muazzam birikim oluştu hem de Osmanlı Devleti ve burada yaşayan halklarla ilgili telif ve çeviri eserler ortaya çıktı. Osmanlı Devleti'nin araştırılmasına Rusya askeri müesseseleri de önemli katkıda bulundular.
Osmanlı ile yapılan savaşlar, düşmanın askeri, ekonomik ve coğrafi alanlarda iyi tanınmasını gerektiriyordu. Bu yüzden Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı subaylar, askeri istihbaratçılar ve deniz subayları, Osmanlı ile ilgili onemli veriler topladılar. Bunun da neticesinde bu komşu devletin bir nevi portresi ortaya çıktı, coğrafyası çizildi.
Rusya'da jeodezi ve haritacılık bilim dalları geliştikçe Rusya İmparatorluğu'nun askeri müesseselerinin ihtiyaç duyduğu teferruatlı Osmanlı haritaları yapılmaya başlandı. Yaklaşık 300 yıllık Osmanlı haritaları hazırlama sürecinde Rusya Askeri ve Denizcilik bakanlıklarında Osmanlı'ya ait eşi benzeri olmayan, nadir tarihi haritalar içeren harita arşivi oluştu. Bununla birlikte bu önemli tarihi ve kültürel kaynaklar, değil Türkiye'de Rusya'da bile fazla bilinmemekte ve az araştırılmaktadır.



200 HARİTA VE ŞEHİR PLANI
İlyas Kemaloğlu ile Mihail Bashanov'un hazırladığı "Tarihi Rus Haritalarında Osmanlı Devleti" adlı çalışmada (Türk Dünyası Belediyeler Birliği, İstanbul 2023) ilk kez Osmanlı'ya dair yaklaşık 200 harita ve şehir planı bir araya getirildi. Yayına konu olan haritalar bugün Rusya Devlet Askeri Deniz Filosu Arşivi, Rusya Devlet Tarih Müzesi, Rusya Devlet Askeri Tarih Arşivi, Rusya Devlet Eski El Yazmaları Arşivi, Rusya Devlet Kütüphanesi, Rusya Milli Kütüphanesi gibi arşiv, kütüphane ve müzelerde saklanmaktadır.
Bu önemli kitapta en erkeni 17. yüzyılın sonu ile tarihlendirilen Osmanlı Devleti'nin genel coğrafya haritaları, Osmanlı'nın çeşitli bölgelerinin haritası, Türk şehir, liman ve kalelerin planları yer almaktadır. Erken tarihli haritaların büyük bir kısmı, el yazması halinde olup, Osmanlı'da görev yapan Rus yetkililerin jeodezi, topografya ve hidrografi alanlarında yaptıkları çalışmalar sonucunda ortaya çıkmıştır.
Söz konusu haritaların büyük bir kısmı yayımlanmamıştır. Daha geç tarihteki haritalar ise basılı olsa da "gizli" ibaresine sahip olduklarından dolayı bunlar da araştırmacılar tarafından pek bilinmemektedir. Dolayısıyla bu harita ve planların yayımlanması, hem genel olarak Osmanlı tarihi araştırmalarına hem de Türkiye'de haritacılık alanındaki boşluğun doldurulmasına önemli katkıda bulunacaktır.



COĞRAFYA BÖLÜMÜ AÇILDI
Haritaların yanı sıra bu kitapta ayrıca Rusya'da haritacılık biliminin gelişimi, Osmanlı'ya dair harita çalışmalarının seyri ve haritaların çizildiği dönemdeki (yaklaşık olarak 1700-1917) Osmanlı-Rus münasebetleri anlatılmıştır.
Rusya'da haritacılık Çar I. Petro döneminde gelişmeye başladı. Onun döneminde genel olarak askeri alanda önemli mesafeler katedildi. Çar bu durumu "Karanlıktan aydınlığa askeriye sayesinde çıktık. Bizi eskiden ciddiye almıyorlardı, şimdi ise saygı duyuyorlar" diye ifade eder. 1725'te kurulan Rusya Bilimler Akademisi'nin nezdinde daha 1737'de "Coğrafya" departmanı açıldı. Uzun yıl boyunca da bu departmanın başında bugün adı Rusya'nın en büyük üniversitesine (Moskova Devlet Üniversitesi) verilen M.V. Lomonosov bulunuyordu. II. Katerina döneminde ise haritacılık ilmi hüviyet kazandı. Önemli Avrupalı haritacılar Rusya'ya davet edildiği gibi yurtdışından harita ve bu alanda kullanılan aletlerin satın alınması için büyük bütçeler de ayırıldı. Bu süreçte artık Rusya'nın kendisinde de profesyonel haritacılar yetişti.
Rusların Osmanlı topraklarına dair ilk harita yapma denemesi I. Petro'nun Azak kuşatması sırasında gerçekleşti. Osmanlı Devleti'ne dair Rus haritacılığı daha çok askeri haritacılıktı. Bu yöndeki Rus haritacılığının gelişmesinin en önemli sebebi şüphesiz iki ülke arasındaki savaşlar ve bu savaşlara yapılan hazırlıklardır. Dolayısıyla hem barış zamanında Ruslar, Osmanlı topraklarını haritalandırırken savaş zamanında da uzmanlar Osmanlı haritalarını çıkarmakla meşgul oldular.

ELÇİLERİN EVLERİ DE YER ALDI
Rus topograflar zaman zaman resmi izinler çerçevesinde bu tür faaliyetlerde bulunurken zaman zaman da bu çalışmaları gizli yürüttüler. İşin ilginç tarafı, Rusların yaptığı bazı haritalar daha sonra Osmanlı yetkililerince de Türkçe'ye tercüme edilerek kullanıldı. Yine zamanla Rus topograflar Osmanlı'nın komşu ülkeleriyle aralarındaki sınır belirleme komisyonlarında da görev alıp sınır haritalarını çıkardılar.
19. yüzyılda ise artık yayınevleri de Osmanlı'ya dair haritalar basmaya başladı. Bunun sebebi yine savaşlara bağlı olarak sıradan insanların da Osmanlı'yı merak etmeye başlaması ve genel olarak 19. yüzyılda Doğu'ya olan ilginin artmasıdır. İstanbul ve Çanakkale boğazları ile İstanbul şehrinin harita ve planları da çoğunlukla bu dönemde yapıldı.
Yine Rus topograflar, şehir planlarının çizimine de önem verdiler. Söz konusu haritalarla planlar farklı konularda da önemli bilgi vermektedir. Planlarda yabancı elçilerin evlerinin bulunduğu yer, ayrı semtlerdeki askeri teçhizatların miktarı vs. hakkında da bilgi bulmak mümkündür.
Bu eser Rus arşivlerinin Türk tarihi hakkındaki önemini bir kez daha açıkça göstermiştir. Daha önce yine Rus arşivlerini kullanarak Ermeni meselesi ve II. Abdülhamid'le ilgili kitaplar yayınlayan İlyas Kemaloğlu ve Mihail Bashanov ile eseri yayınlayan Türk Dünyası Belediyeler Birliği'ni bu önemli haritaları içeren kitabı bize kazandırdıkları için tebrik ediyoruz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA