Bir devletin tarih sahnesinde hem var olabilmesi hem de önemli rol oynayabilmesi için en önemli faktör kendi silah sanayiini oluşturmasıdır. Osmanlılar top ve tüfeği icat etmediler ama ateşli silahları geliştirip öncü rol oynayarak Doğu ve Batı ordularına karşı büyük bir üstünlük kurdular. Fatih döneminden itibaren ateşli silahlar Osmanlı ordusunun vazgeçilmez parçaları oldu.
Fatih, İstanbul kuşatmasında ve sonrasında topları etkin bir silah olarak kullanarak yeni bir savaş konsepti geliştirip harp tarihinin gidişatını değiştirdi. Fatih'ten sonra gelen yönetimler de topları geliştirirken tüfeği de etkin olarak kullandılar. Osmanlı tüfeği, kendisine has bir şekil kazanarak savaşlarda sonucu belirleyen bir silah haline geldi.
Osmanlılar, kendi silah sanayiilerini kurdukları için tarihe damgalarını vurmuşlardı. Osmanlı İmparatorluğu 16. yüzyılda kendi ürettiği ateşli silahlarla savaş arabalarını, süvarileri ve piyadeyi koordineli kullandığı için Doğu ve Batı ordularına karşı büyük bir üstünlük kurdu. Bu konuda Gabor Agoston, Veysel Göğer ve Feridun Emecen-Erhan Afyoncu'nun araştırmalarına bakılabilir.
Fatih ve ordusu.
YENİ SAVUNMA SİSTEMİ
Top, Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul kuşatmasında etkili bir şekilde kullanmasıyla önemli bir savaş aracı oldu. Böylece Ortaçağ kalelerinin fonksiyonu sona erdi. Yeni bir savunma sistemi olarak "trace italiennebastion fort" ortaya çıktı. Kalelerin şekli ve savunma sistemi değişti.
Avrupalılar, Osmanlı ilerleyişini durdurmak için ise ilk kez 15. yüzyılda Kuzey İtalya'da uygulanan "trace italienne" adındaki modern sur tekniğinden faydalandılar ve Macaristan'daki kalelerde bu tahkimat biçimini uyguladılar. Yıldız şeklinde, alçak ancak kalın duvar tekniğinin uygulandığı bu tahkimatlarda, en dış hatlarda çitler ve hendeklerden yararlanılıyor, "bastiyon" adı verilen dışa doğru çıkıntılı burçlar vasıtasıyla kaledekiler, kuşatma ordusuna karşı çapraz top ateşiyle karşılık verme imkânı yakalıyorlardı.
Osmanlılar, topçularının kalın surlar karşısında etkisi azalınca lağımcı sınıfını geliştirdiler ve kalelerin altına tüneller kazıp patlatarak surları yıkma yoluna gittiler.
Tüfek kullanan yeniçeriler.
KALELER OSMANLI'YI ENGELLEDİ
Osmanlı ordusu düşmanı meydan muharebelerinde bulup yok etme üzerine kurgulanmıştı. 1444 Varna, 1448 II. Kosova, 1473 Otlukbeli, 1514 Çaldıran, 1516 Mercidabık, 1517 Ridaniye, 1526 Mohaç, düşman ordularının mağlup edilerek devletlerin tarihe gömüldüğü savaşlar oldu.
1514 Çaldıran, 1526 Mohaç savaşlarından sonra Doğu'da ve Batı'da hiçbir devlet Osmanlı ordularının karşısına çıkmadı. Meydan muharebesinde Osmanlı ordusuyla karşılaşmaktan kaçtılar.
Safevi Devleti, meydan muharebesine çıkmayıp Osmanlı ordusunu İran içlerine çekerek yıpratma savaşına girdi. Avusturya ise meydan savaşlarındaki üstünlüğünden dolayı Osmanlı ordularının karşısına çıkmayıp, sınırlarını küçük, orta ve büyük çaplı birçok kale yaparak koruma yoluna gitti. Bu kaleler Dalmaçya'dan başlayarak Hırvatistan ve Batı Macaristan'a, oradan Kuzey Tuna'daki dağ şehirlerinden geçerek Transilvanya'ya kadar uzanmakta ve Osmanlılara karşı bir nevi askeri sınır, engel oluşturmaktaydı.
1532'de Güns, 1566'da Sigetvar, 1594'te Yanık, 1663'te ise Uyvar kaleleri Osmanlı ordularının Viyana'ya yürüyüşünü engelledi. Viyana'nın surları ve tahkimatı zayıfken Osmanlı ordularının bu kalelerle uğraşarak zaman kaybetmeleri yüzünden büyük fırsatlar kaçırıldı.
İkinci Viyana Kuşatması.
TOP-TÜFEK KULLANIMI ARTTI
Avrupa ordularında 16. ve 17. yüzyıllarda giderek tüfek kullanımında artış yaşandı. Mesela, 16. yüzyılın ilk yarısında birliklerinin yalnızca onda biri tüfek kullanan Avusturya ordusunda 17. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde bu rakam yüzde 50'yi aşmıştı. Avrupa ordularında top ve tüfek kullanımındaki bu artış Osmanlı ordusunu olumsuz etkiledi ve ordunun sayısal ağırlığını teşkil eden tımarlı sipahi birliklerinden vazgeçilerek tüfekli piyade sayısı artırıldı. Bu durum hem tımar sisteminin bozulmasına hem de maliyenin nakit açığıyla karşılaşmasına sebep oldu.
Avrupalılar, topların menzillerini uzatarak üretimde belirli bir standardı yakaladılar. Aynı modeldeki toplar, aynı çapta ve ağırlıkta oldu. Bu da Avrupa ordularına bir üstünlük sağladı.
Osmanlı orduları, bazı zamanlarda istediği neticeyi alamamasına rağmen 1683'te İkinci Viyana Kuşatması'na kadar üstünlüğünü korudu. Ancak Viyana Kuşatması'nda ve sonrasında büyük mağlubiyetler aldı. Viyana Kuşatması'nda Avrupa'nın dört büyük devletine karşı birçok cephede savaş vermek zorunda kalınması mağlubiyetlerin asıl sebebidir. Ancak bir diğer önemli sebep ise Osmanlı ordusunun 16. yüzyıldan itibaren Avusturya'ya karşı çıktığı seferlerde devamlı olarak kale kuşatmasıyla uğraşması ve meydan muharebesinde karşılarına çıkılmaması sonucunda ordunun askeri yapısının değişmesidir.
Alaman Dağı (Kahlenberg) Savaşı.
BATI DÜZENLİ BİRLİĞE GEÇTİ
16. yüzyılın sonlarından itibaren Avrupa'da meydana gelen ve "askeri devrim" diye nitelendirilen gelişmeler sonucunda ordu yapısı değişen Avusturya, 1596'da yapılan Haçova (Mezökeresztes) Meydan Muharebesi'ni kazanmak üzereyken disiplinlerini kaybetmeleri sebebiyle yenilmişti. 1593-1596 yılları arasındaki 13 yıl savaşlarında dikdörtgen hâlinde oluşturulmuş ve "kontra marş" taktiğini izleyen tüfekli Avusturya piyadeleri karşısında Osmanlı tımarlı sipahileri fazla dayanamamışlardı.
17. yüzyıl ortalarında Mareşal Montecuccoli, Avusturya ordusunu paralı askeri sistemden düzenli birliklere geçirterek askerin disiplin gücünün artmasını sağladı. Nitekim yeni askeri gelişmeleri takip eden ve meydan muharebeleri konusunda tecrübeli komutanlara sahip Avusturya ordusu, 1664'te Sengotar'da kendisinden daha büyük Osmanlı kuvvetini mağlup etti. Aslında bu savaş gelecekteki olayların bir habercisiydi, ancak Osmanlı yönetimi olanları iyi değerlendirilemedi.
Macar tarihçi Gabor Agoston bu dönemde meydana gelen ve tarih kitaplarımızda pek zikredilmeyen mağlup olduğumuz meydan muharebelerine dikkati çeker. Kale kuşatmalarında uzmanlaşan Osmanlı ordusu, 30 yıl savaşları döneminde askeri sahada büyük gelişme sağlayan Avusturya karşısında 1683-1699 yılları arasında yaptığı 15 meydan muharebesinin 12'sinde mağlup oldu. Sadece iki muharebeyi Osmanlılar kazanırken, bir savaşta ise iki taraf birbirine karşı üstünlük kuramadı. (1683 Alaman Dağı (Kahlenberg) ve Ciğerdelen (Parkany), 1684 Vac, Erd ve Obuda, 1685 Tat, 1686 Zenta, 1687 Nagyharsany ve Batoçina, 1690 Zernyest, 1691 Salankamen, 1694 Petervaradin, 1695 Lugos/Buldur, 1696 Heteny/II.Buldur, 1697 Zenta).
Düşman orduları karşısında alınan bu mağlubiyetler, Viyana'nın fethini engellerken Osmanlı Macaristanı'nın önemli bir kısmının kaybedilmesine ve 1699'da Karlofça Antlaşması'nın imzalanmasına sebep oldu. Artık Osmanlı ordularının ezici üstünlük dönemi sona ermişti.