Türk ordusu 9 Eylül'de Yunan'ı denize dökerek İzmir'i kurtardı. 12 Ekim'de Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından sonra sıra barış görüşmelerinin nerede gerçekleştirileceğine gelmişti. TBMM, Türk heyetiyle iletişimi kolaylaştırmak için İzmir'i önerdi. İngiltere, teklifi reddederek İsviçre'nin Lozan kenti ile Ankara arasındaki iletişimin kolaylaştırılacağı güvencesini verdi. Lozan Antlaşması konusundaki en önemli kitap olan Sevtap Demirci'nin "Belgelerle Lozan" kitabına göre Lozan Antlaşması şöyle imzalandı:
Lozan Antlaşması imzalanıyor.
İNGİLTERE'NİN STRATEJİSİ
Görüşmelerin birinci kısmı, 20 Kasım 1922'de başladı. Konferansta bir tarafta Türkiye, diğer tarafta ise İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti ve Romanya vardı. Ayrıca gözlemci ve kendilerini ilgilendiren konular için de ABD, Sovyet Rusya, Bulgaristan, Belçika ve Portekiz katılmıştı.
Türkiye, başından itibaren görüşmelerin "eşitlik temelinde" gerçekleşmesi gerektiğini vurguladı. Öyle ki, oturma düzeninde Türk heyetinin küçük devletlerle aynı masada olması itiraza yol açtı. Krizin aşılması için oturma düzeninde değişiklik yapıldı. Yine açılış esnasında İngiltere Dışişleri Bakanı ve Lozan temsilcisi Lord Curzon'un programda olmamasına rağmen bir konuşma yapacağının öğrenilmesi krize sebep oldu. İsmet Paşa, Lord Curzon'un konuşmasından sonra inisiyatif alarak hızlıca sahneye çıktı ve Türkiye'nin yeni konumuna dikkat çeken bir konuşma yaptı.
İsviçre hükümeti başkanlık hakkından feragat edince başkanlığın, konferansı tertip eden İngiltere, Fransa ve İtalya arasında dönüşümlü yürütülmesine karar verildi. Türk heyeti buna itiraz etse de bir netice alamadı. İsmet Paşa, Lord Curzon için bir İngiliz gazeteciye, "...Bir asker olan beni, en büyük devlet adamlarınızdan biriyle, bir Bismarck'la mücadele etmeye gönderdiler" demişti.
Tartışılacak konularla ilgili üç ana komisyon ve alt komisyonlar kuruldu. Ana komisyonlardan ilki toprak sorunlarıyla, ikincisi kapitülasyonlar ve azınlıklarla, üçüncüsü ise iktisadi ve mali konularla ilgiliydi. Lord Curzon başında olduğu toprak meseleleri komisyonunun önce toplanması gerektiğini, diğer komisyonların toplanması için toprak meseleleriyle ilgili ilerleme kaydetmek gerektiğini savundu. Böylece konferansın gündeminin belirlenmesinde önemli bir adım attı.
Lord Curzon, Musul meselesini İngiltere lehine sonuçlandırmak için konferansı yavaşlatma ve diğer konuları içinden çıkılamaz hale getirme stratejisini devreye soktu. Curzon, İngiltere için pek de önemli olmayan bazı konularda müttefiklerin isteklerini dillendirdi ve Türk heyetinin asla kabul etmeyeceği önerilerde bulundu. Böylece dünya kamuoyuna Türklerin meselelere inatçı bir tavırla yaklaştığı, konferansta Türkler yüzünden ilerleme kaydedilemediği mesajını vermeye çalışıyordu.
Türk heyeti.
MUSUL MESELESİ
Başlarda Türk heyeti Ankara ile iletişimde büyük problemler yaşadı. Türk tarafının telgraf yazışmaları müttefiklerin eline geçti. Lord Curzon'un kullandığı taktiklerden biri de doğrudan İngiltere'nin çıkarlarını ilgilendiren konuları konferansın gündeminden çıkarıp ikili görüşmelerde çözüme kavuşturma talebiydi. Mesela, normal şartlarda görüşmeler 22 Kasım 1922'de Musul meselesiyle başlayacakken tartışmalar Trakya sınırından başlatıldı. Böylece müttefikler ve Balkan devletlerini kenetleyebileceği ve Türkleri köşeye sıkıştırabileceği bir ortam oluşturdu.
Musul meselesinin iki taraf arasında büyük problemlere, hatta konferansın sona ermesine sebep olacağına inanılmaktaydı. Curzon, Musul tartışmalarının başlayacağı 23 Ocak 1923'e kadar Musul'la ilgili notalar yazdı ve aldığı cevaplara göre devam eden azınlıklar ile kapitülasyon konularında Türkiye'ye zorluklar çıkardı.
2 Aralık'ta komisyonda kapitülasyonlar tartışmaya açıldı. Adli, iktisadi kapitülasyonlar ile tabiiyet ve tarihi eserlerin görüşüleceği üç alt komisyon oluşturuldu. Türk heyetinin geri adım atmadığı bu konular Temmuz 1923'e kadar sonuca bağlanamadı. Görüşmelerin önemli bir konusu azınlıklardı. Türk heyeti azınlıkların durumunu gözetip haklarını arama bahanesiyle ihdas edilecek her türlü kurumu reddetti.
Curzon, 4 Aralık'ta Boğazlar konusunu gündeme getirdi. İngilizler Boğazlar'dan geçişin serbest olmasını isterlerken Rusya kapalı kalması taraftarıydı. Rus temsilci Çiçerin'in konuşmasından sonra ayağa kalkan Curzon, "Esas olarak Türk çıkarlarını korumaya yönelik bu programın Rusya tarafından öne sürülmesi dikkat çekicidir. Önerilerini dinlerken, Bay Çiçerin'in rolleri şaşırdığını ve İsmet Paşa'nın kalpağını giydiğini sandım" demişti. Curzon, Türk heyetinin Sovyet desteğinden yararlanarak bazı meselelerin Türkiye lehine çözülmesinin önüne geçmek istiyordu. Boğazlar Sorunu'nu öne alarak daha başta Türk-Rus ilişkisinin zayıflatmaya çalışmıştı. Boğazlar sorunu 1 Şubat 1923'te Rusya'nın istemediği şekilde çözüldü.
Musul konusunda Türkiye de İngiltere de kendi tezlerinden taviz vermiyordu. Curzon'un önündeki en büyük engel, konferans Musul meselesi vesilesiyle dağılır ve barış yapılamazsa İngiltere'nin petrol için barıştan vazgeçtiği yönünde bir algı oluşabileceğiydi. Bu yüzden atacağı adımları, konferansın devamını düşünerek atmalıydı. Bu sırada Sömürge Bakanlığı'ndan Musul meselesinin Milletler Cemiyeti'ne havale edilmesi önerisi geldi. İsmet Paşa, Musul'un Türkiye'nin bir parçası olduğunu, meselenin Milletler Cemiyeti'ne intikal etmesinin doğru olmadığını savundu.
Dokuz haftadır ana ve alt komisyonlarda muhtelif konuların tartışıldığı Lozan Konferansı, 27 Ocak 1923'te dağıldı. Trakya sınırı, adli kapitülasyonlar, iktisadi ve mali meseleler ile Musul meselesi çözülememişti.
Lord Curzon, Lozan'dan ayrılmadan Türk heyetini köşeye sıkıştırmak için Musul meselesinin Milletler Cemiyeti'ne havalesi yerine 1 yıl boyunca Türklerle konunun müzakere edilebileceği maddesini ekledi. Diğer taraftan Fransa ile İtalya'yı ilgilendiren adli ve iktisadi konularda sert bir tavır sergiledi. Lord Curzon hamlesini Türk heyetinin Musul'la ilgili öneri kabul edip mali konulardan taviz vermeyeceği üzerine kurmuştu. Öyle de oldu. Türk heyeti Musul teklifini kabul ederken iktisadi ve adli konuların Türkiye'nin bağımsızlığına aykırı olduğunu ifade etti.
Lozan
BAĞIMSIZLIĞIN BELGESİ
Fransa ve İtalya ile görüşmelere bir süre devam edildikten sonra Türk heyeti, durumu müzakere için 7 Şubat'ta Ankara'ya doğru yola çıktı. İsmet Paşa, Eskişehir'de Atatürk'le durumu görüştü. Daha sonra TBMM'de Lozan'daki durumu anlatan İsmet Paşa, iki tarafın da küçük tavizler vermesiyle Türkiye'nin lehine bir antlaşma zemininin olduğunu ifade etti. Lozan'daki taslak TBMM'nin önüne geldiğinde Meclis'teki muhalifler böyle bir antlaşmanın Misak-ı Milli'den taviz vermek olduğu söylediler. Mustafa Kemal'in müdahalelerine rağmen Meclis'teki muhalefet devam etti. İsmet Paşa'ya da ordudaki görevine dönme çağrısı yaptılar. Mustafa Kemal'in dik duruşu karşısında muhalefet yumuşadı.
Hükümet 6 Mart'ta antlaşmada Türkiye'nin bağımsızlığına halel getiren bazı maddeler olduğundan kabul edilemez olduğu, ısrarcı olunursa sonuçlarının olacağı yönünde bir bildiri yayımladı.
23 Nisan 1923'te Lozan'da konferansın ikinci devresi başladı. Bu defa İngiltere'yi Sir Horace Rumbold temsil ediyordu. Konferansta iktisadi konular büyük tartışmalara sebep oldu. Irak sınırının belirlenmesi konusunda ilerleme kaydedilemedi. Bunun için meselenin daha sonra yapılacak görüşmelere bırakılması kararı alındı. Azınlıklar ve kapitülasyonlarla ilgili meseleler Türk heyetinin istediği şekilde neticelendi. Görüşmeler 17 Temmuz 1923'te bitirildi. Heyetlerin hükümetlerinden yetki almaları için antlaşmanın 24 Temmuz'da imzalanmasına karar verildi. İsmet Paşa, hükümetten yetki alamayınca doğrudan Mustafa Kemal Paşa'ya başvurdu. Atatürk de TBMM başkanı ve başkumandan sıfatıyla İsmet Paşa'ya yetki verdi. İsmet Paşa, 100 yıl önce 24 Temmuz'da Lozan Antlaşması'nı imzaladı. Lozan Antlaşması, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'nin başta I. Dünya Savaşı'nın galipleri olmak üzere başlıca dünya devletlerince onaylandığını gösteren milletlerarası bir belgedir.
Lozan Antlaşması.
TELGRAFLARI OKUYUP ARGÜMAN GELİŞTİRDİLER
Lozan'da Türk heyeti, Ankara ile iletişimde büyük problemler yaşadı. Hatta Dışişleri Bakanı sıfatıyla heyete başkanlık eden İsmet Paşa ile Başbakan Rauf Bey arasında bu meseleden dolayı gerginlik oldu. Rauf Bey zorlukları aşmak için Köstence hattını öneriyordu. İsmet Paşa ise daha güvenilir ve hızlı olduğu gerekçesiyle Doğu hattının kullanılması konusunda ısrar ediyordu. İsmet Paşa, oturumlardan önce daha hızlı haber almak için doğrudan Mustafa Kemal'e telgraf çekmeye başladı. Bu durum, başbakanın devre dışı kalması demekti.
Türk heyetinin kullandığı Doğu hattı, İngiltere'nin denetimi altındaydı. İngiliz istihbaratı, heyet ile Ankara arasında gidip gelen telgrafları ele geçirebiliyordu. Böylece oturum başlamadan Türk heyetinin tavrı değerlendiriliyor, heyeti köşeye sıkıştırmak üzere argümanlar geliştiriliyordu. Türk heyetinin hangi şartlarda masadan kalkacağını, hangi şartlarda direnç gösterse de sonunda yumuşayacağını bilmek, İngilizlere önemli fırsatlar sunmuştu. Görüşmelerle ilgili yapılan araştırmalar, İngilizlerin Türk heyetinin önerilerine karşı kapsamlı cevaplar hazırladıklarını göstermektedir. Lozan'daki görüşmelerin ikinci kısmında İngiliz başmüzakereci Rumbold, "Önemli anlarda gizli kaynaklardan elde ettiğimiz bilgi paha biçilemez değerdeydi ve bizi, rakibinin elini bilen bir briç oyuncusu konumuna sokuyordu" demişti. Durumun farkına varılınca telgraf hattı değiştirildi.