Osmanlı sarayındaki bayramlaşmanın nasıl yapılacağı "Fatih Kanunnamesi" ile belirlenmişti. Kanunnameye göre padişah bayram günü sabah namazını Hırka-i Saadet Dairesi'nde kılar, daha sonra dairenin önüne taht konulurdu. Padişah tahta oturunca orada bulunan hocalar aşr-ı şerif okurlar, ardından görevliler bunlara hediyelerini verirlerdi.
Mehter çalmaya başlayınca bir taraftan da topluluk hep bir ağızdan "Bu gibi günlere yetişmek her zaman müyesser ola" diye bağırır ve dua ederlerdi.
PADİŞAHIN ELİ-ETEĞİ ÖPÜLÜRDÜ
Osmanlı padişahı ile bayramlaşma hakkı olanlar kanunnamede belirlenmişti. Bu hakkı haiz olan kişiler sabah namazını Ayasofya Camii'nde kıldıktan sonra saraya gidip Divân-ı Hümâyun'da toplanırlardı. Topluluğun geldiği haberi padişaha iletilince o da "arz odası"na geçerdi. Daha sonra da görevlilerin dizildiği yoldan tahtın bulunduğu yere gelirdi.
Burada padişahı karşılayan nakibüleşraf yüzü hükümdara dönük, ayakta ellerini kaldırıp dua ederdi. Nakibüleşraf, ardından padişahın bayramını tebrik edip selam vererek huzurdan çıkardı. Enderun ağaları da bu sırada yüksek sesle "Aleyke avnullah", yani "Allah'ın yardımı üzerine olsun" derlerdi.
Tören sırasında kimin nerede duracağı en ufak teferruata kadar belliydi. Örneğin, padişahın oturduğu tahtın arkasında sağda darüssaade ağası, solda ise silahtar bulunurdu. Buradaki tören sırasında mehter durmadan çalardı. Padişah tahta oturduktan sonra devlet adamları rütbelerine göre sağ taraftan gelerek padişahın eteğini öperlerdi.
III. Selim'in sarayda bayramlaşması.
Veziriazam, kazasker gibi görevliler etek öperken padişah ayağa kalkardı. Bu üst düzey ricalden sonra sıra defterdar, nişancı reisülküttap, defter emini gibi önemli bürokratlarındı. Ancak bunlar öncekiler gibi etek değil tahtın eşiğini öperlerdi. Şeyhülislam ise padişahın önünde eğilir ve elini öperdi. El-etek öpme işlemini bitiren görevliler kendileri için belirlenmiş yere geçerek tören müddetince ayakta dururlardı. Kapıkulu ocaklarının üst düzey subayları da bu bayramlaşmada bulunurdu. Mehter takımı tören süresince çalarak merasime ayrı bir renk katardı.
Saraydaki törenin bitiminden sonra padişah, Topkapı Sarayı'ndaki Hasoda'ya geçerek bayram namazı için üstünü değiştirirdi. Bayram namazı büyük camilerden birinde, genellikle saraya yakın Ayasofya veya Sultanahmet'te kılınırdı. Bayramdan önce padişaha namazı nerede kılacağı sorulur, buna göre hazırlık yapılırdı.
KIYAFETLER GÖZ ALICIYDI
Padişah haremden çıkıp özel olarak süslenmiş atına biner ve Babüsselam Kapısı önünde kendisini bekleyen devlet adamlarıyla birlikte camiye doğru yola çıkardı. Padişahın yakın maiyetini teşkil eden peykler, solaklar ve müteferrikalar bu merasim esnasında göz alıcı kıyafetler giyerlerdi. İstanbullular da bu töreni büyük bir ilgi ve hayranlıkla seyrederlerdi. Rengârenk kıyafetler içerisindeki padişahın maiyetinin geçişini seyreden herkes hayran kalırdı.
Devlet ileri gelenleri rütbelerine göre atlı veya yaya olarak padişahı takip ederlerdi. Camiye gidilip namaz kılındıktan sonra da aynı düzen içerisinde saraya geri dönülürdü. Bayram namazı için yapılan bu gidiş ve dönüşe "bayram alayı" denirdi.
Bayramın ikinci günü padişah Yeni Saray'da, yani Topkapı Sarayı'nda bulunan Gülhane Köşkü'nde bulunurdu. Buraya kaymakam, şeyhülislâm, kaptanpaşa gibi görevliler maiyetleri ile birlikte gelirler ve bayram tebriği için bir tören düzenlenirdi. Bayramın üçüncü günü ise padişahlar Eski Saray'da cirit oyununu seyrederlerdi.
III. Mustafa'nın bayram alayı.
HAREM HALKINA MÜCEVHER ALINIRDI
Bayramlaşmalar yeni saraylar yaptırıldıkça değişik saraylarda gerçekleştirildi. Dolmabahçe'nin yanı sıra Çırağan Sarayı da törenlerin yapıldığı yerlerdendi.
Dolmabahçe yapılırken buraya muhteşem bir bayramlaşma salonu yaptırılmıştı. "Muayede Salonu" adı verilen 2 bin 250 metrekare genişliğindeki bu muhteşem yer, sarayın alt katında bulunurdu. Salonun 56 sütun üzerine oturtulmuş kubbesinin yüksekliği 36 metreydi. Yüzlerce ampul yanan 4.5 tonluk bir avizesi vardı.
Osmanlı'nın son asrında padişahlar, devlet görevlileriyle bu salonda bayramlaşırdı. Bayramlaşma sırasında üst katlarda mızıka çalar, harem kadınları da kafes arkasından töreni takip ederlerdi.
Harem mensuplarıyla bayramlaşma ise sarayın üst katındaki Mavi Salon'da yapılırdı. Bayram sebebiyle harem halkının istediği zincir, küpe ile gerdanlık, broş gibi mücevherat, saraya bu tür şeylerin alındığı kuyumculara bir mektup ile bildirilerek temin edilirdi.
I. Abdülhamid'in bayram alayı.
BAYRAMIN BAŞLAMASI İÇİN HİLALİN GÖRÜLMESİ BEKLENİRDİ
Osmanlı İmparatorluğu'nda ramazan ayındayken bayramın başlaması için şevval ayının girdiğinin işareti olarak hilalin görülmesi beklenirdi. Eğer ramazanın 29'unda hilal görülmezse 30'unda top atılarak ertesi günün bayram olduğu ilan edilirdi. Hilal görülmediği takdirde bu şekilde bayram gününün tespitine "tekmil-i selasin" denirdi.
Kurban Bayramı'nda da ayın durumuna göre zilhicce ayının birinci gününün tespitiyle arife ve bayram günü belli olurdu. Ramazanın başlangıcını, bitişini, Kadir Gecesi'ni ve Kurban Bayramı'nın ne zaman olduğunu belirlemek İstanbul kadısının göreviydi. Kadı bu günleri tespit ettikten sonra saraya bildirir, daha sonra da halka ilan edilirdi. Saraya bu günleri bildiren İstanbul kadısı yüklü bir miktarda bahşiş alırdı.
Arife günü ikindiden itibaren Ramazan Bayramı'nın üçüncü günü, Kurban Bayramı'nın ise dördüncü günü akşamına kadar her gün top atılırdı. Bu toplar genellikle Tersane'den ve Donanma'dan ateşlenirdi. Bazen limanda bulunan başka milletlere ait gemiler de top atarlardı. Ramazan ve Kurban Bayramı öncesi arife gecesi bütün cami ve mescitlerin kandilleri yakılırdı.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz