Türkiye, bir deprem ülkesi, ancak bilim adamları ne kadar uyarırsa uyarsın bu gerçeği kabul edip ona göre hareket etmiyoruz. Her felaketten sonra, biraz hareketleniyoruz ama bir süre sonra unutuyoruz. İnşallah bu sefer öyle olmaz. Türk milletinin başı sağolsun.
Türkiye'nin tarih boyunca geçirdiği depremler ve bunların hangi bölgelerde olduğu bellidir. Kahramanmaraş, Adıyaman, Gaziantep ve Hatay tarih boyunca birçok defa sallanmıştır. Belirli zaman aralıklarıyla depremler ülkemizin aynı bölgelerinde olup durmuştur. Kahramanmaraş'ta meydana gelen depremler üzerine, Muharrem Kesik, Abdurrahman Daş, Finkel-Ambraseys ve Mahmut Palutoğlu-Ahmet Şaşmaz'ın araştırmaları vardır.
19. yüzyılda Antakya.
1114'TE BÜYÜK YIKIM
29 Kasım 1114 sabahının erken saatlerinde Maraş'ta çok büyük bir deprem meydana geldi. Önce büyük gürültü koptu, ardından yeryüzü şiddetle sarsıldı. Kayalar yarıldı, tepeler çatladı, dağlar ve tepeler ağaçlar gibi sallandı. Evler kısa sürede enkaz yığınına dönüştü. Yıkım o kadar büyüktü ki enkazlardaki iniltilere yardım edecek kimse kalmamıştı. Devrin kaynakları Maraş'ın tamamen toprak altına gömüldüğünü söyler. Dönemin tarihini kaleme alan Urfalı Mateos, şehirde yaşayan hiç kimsenin depremden sağ kurtulamadığını ve yaklaşık 40 bin kişinin öldüğünü yazmıştır.
Deprem Maraş'ın dışında Elbistan, Kozan, Misis, Keysun (Çakırhüyük Köyü yakınlarında), Samsat, Adıyaman, Araban, Urfa, Antakya, Harran, Halep, Azez (Kuzey Suriye), Esarib (Halep'in güneydoğusunda), Zerdana (Halep'in kuzeyinde) ve Balis'te (Kuzey Suriye'de Rakka'nın batısında) yıkıma yol açtı.
Çok geniş bir alanda hissedilen ve birçok yerde yıkıma sebep olan deprem hiçbir yerde Maraş'taki kadar büyük bir tahribat yapmadı. Kozan'da birçok ev, manastır ve köy harap olurken binlerce insan da hayatını kaybetti. Samsat'ta da ölen birçok insan vardı. Gerger Kalesi'nin senyörü de depremde ölmüştü.
Depremde Urfa şehrinin surlarının 13 kulesi ve Harran'ın surlarının bir kısmı çöktü. Kuzey Suriye'de Fırat Nehri yakınlarında bulunan Balis Kalesi'nin yarısı ve 100 ev yıkıldı. Deprem Hatay bölgesinde de yıkıma sebep oldu. Antakya kapısı burcu yıkıldı ve şehirde birçok insan hayatını kaybetti. Kuzey Suriye'de bulunan Azez Kalesi de harap olurken 400 kişi öldü.
Mevsim kıştı. Deprem sonrasında yağan kar her tarafı kapladı. Artçı sarsıntılar günlerce sürdü. Bu yüzden hayatta kalan insanlar korku içinde yaşadılar. Evleri yıkılmamış olsa bile, içeriye giremediler. Kar altında derme çatma yerlerde hayatlarını sürdürmeye çalıştılar.
19. yüzyılda Gaziantep.
1513-1514 DEPREMİ
1514'te Tarsus-Malatya-Adana hattında Mısır'da Kahire'den hissedilen bir deprem meydana geldi. Mersin ve Maraş'ın da etkilendiği söylenir. Ancak tarihi ve etkilediği bölgeler tam olarak belli değildir. Depremin tarihi, bazı kaynaklarda 1513, bazı kaynaklarda 1514 olarak geçer. 28 Mart 1513'te meydana gelen ve Mısır'dan hissedilen depremle bir alakası olup olmadığı tam olarak çözülememiştir.
1544'TE ELBİSTAN ÇÖKTÜ
1544 Ocak'ında Doğu Anadolu'da çok büyük bir deprem meydana geldi. Zeytun (Süleymanlı) harap oldu. Deprem Antep'ten Halep'e kadar olan bölgede etkisini gösterdi. Devrin kaynakları Zeytun'un dağ altında kaldığını zikrederler. Elbistan'ın yarısı toprağa gömülmüş, Sacur Çayı'nın akışı bile değişmişti. Artçı depremler altı ay sürdü.
1795'TE ŞEHİR HARAP OLDU
Maraş, 29 Kasım 1795'te sabahleyin büyük bir depremle sarsıldı. Hava çok soğuktu. Yağmur yağıyor, şimşekler çakıyor ve fırtına vardı. Devrin kaynakları süreyi abartılı bir şekilde üç dakika olarak verirler.
Maraş'ın dörtte üçü harap olmuştu. Kale burçları, kaledeki dükkân, han ve evlerin hemen hemen tamamı yıkılmıştı. Camiler çökmüştü. 400 adımdan fazla bir alanın yerin dibine geçtiği söylenir. Depremin tahribatı o kadar büyüktü ki insanlar "Maraş'ta, bundan sonra ezan ve Kuran okunabilecek mi?" diye düşünmüşlerdi. Binlerce ev yerle bir olduğu için evsiz kalan insanlar, uzun süre derme çatma yerlerde ve çadırlarda barınmaya çalıştılar.
19. yüzyılda Kahramanmaraş.
BÖYLE BİR GAZAP NE GÖRÜLDÜ NE DE İŞİTİLDİ
Dönemin tarihini yazan Urfalı Mateos, 1114 depremini şöyle anlatır:
"Vaka şu surette cereyan etti. Mareri ayının 12'sine tesadüf eden pazar günü, Haç Yortusu'nda korkunç bir nişane belirdi. Bunun gibi ilahi gazap ne geçmişte ne de bizim zamanımızda görülmüş, işitilmiş ve ne de kitaplarda okunmuştu. Derin bir uykuya dalmış bulunduğumuz bir sırada aniden müthiş bir gürültü koptu ve bütün dünya sarsıldı. Yeryüzü şiddetle titredi, kayalar yarıldı ve tepeler çatladı. Dağlarla tepeler şiddetle çınladı. Onlar canlı hayvanlar gibi şiddetli ses çıkardılar. Dağların sesi, kulaklarda bir ordunun çıkardığı gürültüyü andırıyordu.
Mahluklar, Allah'ın gazabı altında şaşkın bir vaziyet içine düşmüş olup dalgalı bir deniz gibi titriyorlar ve çalkalanıyorlardı. Çünkü bütün ova ve dağlar bakırdan imiş gibi çınladılar ve ağaçlar gibi sallandılar. İnsanlar ağır hastalar gibi inliyorlardı. Yeryüzünden, dehşete kapılmış ümitsiz bir firari gibi figan ve haykırış sesleri yükseliyordu.
Bu sesler, zelzeleden sonra da geceleyin bir saat kadar işitiliyordu. Bu felaket esnasında herkes kendi hayatından ümidini kesti ve kıyamet gününün geldiğini hissetti. Çünkü tam bir kıyamet gününü andıran bir hâl vardı. Gün pazar, makam 'var' (Ermeni musikisinin sekiz perdesinden biri) ve ay da küçülmekte olduğundan her şey kıyamet gününü andırıyordu. Bundan dolayı herkes yeis içine düşmüş ve ölü haline gelmişti. O gece birçok şehir ve bölgeler harap oldu. Harap olan yerler kâmilen Franklar'a aitti. Diğer bölgelerde ve Müslümanlara ait olan yerlerde hiçbir zarar vukua gelmedi.
Ambraseys'in tespitleriyle 1500-1900 arasında bölgede meydana gelen depremler. (Noktaların büyüklüğü depremin şiddetini göstermektedir.)
O gece Samsat, Adıyaman, Keysun, Araban ve Maraş şehirleri harap oldu. Maraş'ın akıbeti o kadar feci olmuştur ki takriben 40 bin insan telef oldu. Bu, çok nüfuslu bir şehirdi ve bu felaketten hiç kimse kurtulamamıştı. Kozan şehrinde de aynı şey vuku buldu ve sayısız insan öldü. Birçok manastır ve köy harap oldu ve on binlerce erkek ve kadın telef oldu. Karadağ'da bulunan meşhur Basilien Manastırı'nda, aziz Ermeni ruhanileri yeni yapılan bir kiliseyi takdis etmek için toplanmış bulunuyorlardı. Bunlar ayin icra ettikleri sırada kilise onların üzerine yıkıldı ve otuz ruhani ve iki vardabet (üst düzey din adamı) enkaz altında kalarak öldü Onların cesetleri bugüne kadar kalmıştır.
Maraş yakınında bulunup Heusantz (Jesueents) denilen büyük manastırda da aynı şey vuku buldu. Bu manastır yıkıldı ve bütün rahipler enkaz altında kaldı. Zelzele durduktan sonra kar yağmaya başladı ve yeryüzü karla kaplandı. Maşgvor denilen meşhur Ermeni rahibi Grigor orada öldü. Böylelikle birçok Hıristiyan müthiş bir akıbete maruz kaldılar. Bu onların günahları yüzünden olmuştur. Çünkü bunların her biri Allah'ın çizmiş olduğu yolu terk edip yanlış yollara girmiş, mukaddes kitaplarda yazılı olan tembihlerden yüz çevirmiş ve çılgınca hareketlerde bulunmuşlardı. Onlar Hazreti Nuh zamanında, telef oluncaya kadar sırf yiyip içmekle vakit geçiren insanlar gibi hareket ettiler ve işte nihayet Allah'ın gazabına uğradılar ve işledikleri büyük günahlar yüzünden telef oldular."