Bir üniversitenin yardımcı doçent kadrosunda görevli öğretim üyesi... Tam 22 yıl eğitim görmüş, bir çok sınavı başarıyla vermiş... Memur çocuğu olduğu için orta öğretimi boyunca koleje gidememiş, baba mesleği yüzünden neredeyse her yılını ayrı bir doğu şehrinde okumak zorunda kalmış, ama kendi çabasıyla üzerine yatırımlar yapılan bir çok yaşıtından daha fazla çalışarak istediği üniversiteye girmiş... Altı yılda verdiği doktorasından sonra eline geçen para mı? Ayda bir milyar T.L. bile değil... Bu gelirinin yarısını barınma ve yakıt gibi giderlere harcadıktan sonra kalan kısmıyla yaşamaya çalışıyor çocuğuyla birlikte...
Şimdi bir yardımcı doçent ve hayatının bundan sonrasını şöyle özetliyor:
"Ordu mensuplarının birçoğunun maaşı fakirlik sınırındaymış, doğrudur. Ama lojman vb. olanaklar? Bizlerin bu gibi sosyal olanakları da yok ve maaşlarımız yoksulluk sınırlarının neredeyse yarısı... Ek gelir sağlayabilecek bir durumumuz da bulunmuyor.
Doçentlere ve profesörlere yapılan iyileştirmeden sonra hükümet öğretim üyelerini unuttu. Oysa asıl ezilen kesim yardımcı doçent ve araştırma görevlileri... Geçen günlerde yargı mensuplarına yine bir iyileştirme yapıldı. Bu ülkede bilim de yargı kadar değerlidir, değerli olmalıdır. Kağıt üzerinde üniversite mezunu sayımızı artırarak mı Avrupa Birliği'ne gireceğiz? Evet, mantar gibi her ile, hatta her ilçeye üniversite düzeyinde eğitim kurumları açıldı, öğretim üyeleri alındı ve sonra bunlara araştırma olanağı sağlanmadan, bu maaşlar uygun görülerek "Başınızın çaresine bakın" denildi. Sonra ne oldu? Maaşıyla karın doyuramayan öğretim üyeleri gereksiz bir sürü dersi müfredata koyarak ek ders ücreti alma yolunu seçti. Maaşı aldığı günden bitirip bir ay boyunca bilim düşüneceği zamanları "Çocuğumu aç bırakmadan önümüzdeki ayı nasıl getireceğim" diyerek geçiren beyinlerden ne beklenebilir ki?"