Başkan adaylığı yarışındaki Trump yeni NATO söylemi ile dünya gündemine yerleşti. Daha önce NATO'yu "modası geçmiş bir örgüt" olarak nitelediği ve yüzde 2'lik savunma harcama kotasını karşılamayan üyeleri suçladığı biliniyordu. Trump bu defa, Güney Carolina'daki mitingde "harcama kotasını karşılamayan müttefiklere karşı Rusya'yı ne isterse yapmaya teşvik edeceğini" söyledi. Bu açıklama Cumhuriyetçilerin Ukrayna'ya yeni askeri desteği Kongre'de bloke ettiği ve Putin'in NATO'nun beş kez genişlemesini Ukrayna'daki savaşın temel sebebi ilan ettiği mülakattan sonra geldi.
İttifakın 5. Maddesi'ne göre saldırıya uğrayan müttefikin savunulması gerekirken, Trump bir de Rusya'yı cesaretlendirmekten bahsetti. Beyaz Saray "dehşet verici ve akıl dışı" bularak reddetse de Trump'ın cümleleri ABD'de giderek güçlenen izolasyoncu eğilime işaret ediyor. Soğuk Savaş sonrasında Washington'un kurduğu "liberal dünya düzeninin" artık Amerikan çıkarlarına çalışmadığı fikri giderek ABD kamuoyunda yaygınlaşıyor.
***
Afganistan'dan çekilme ve Ukrayna'ya desteğin aksaması ile bu gidişatı fark eden Avrupalı liderler kendi savunma ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olduklarını daha sık dillendiriyorlar. Kuşkusuz "stratejik otonomi" kavramsallaştırmasıyla buna en çok değinen isim Fransa Cumhurbaşkanı Macron oldu. 31 Ocak'ta da Macron Avrupa'nın gelecekteki güvenlik mimarisinin artık sadece ABD ve Rusya tarafından belirlenemeyeceğini ve Avrupa'nın kendi geleceğini belirleme hakkına sahip olması gerektiğini vurguladı. ABD ne karar verirse versin Avrupa'nın Ukrayna'yı savunmak ve desteklemek için harekete geçmeye hazır olması gerektiğini savundu.***
Alman aklı da gelen dünyanın tehlikelerine hazırlanmak zorunda olduğunu biliyor.***
Ukrayna'nın savaşı kaybetmesi durumunda "on milyonluk büyük bir göçü" ve "Rus saldırganlığının devam etmesini" öngören Avrupalılara, Trump'ın sözleri bir de "Rusya karşısında ABD'siz kalma" kâbusu gördürüyor. Kendi kaderiyle baş başa kalma riski varken Avrupa'nın hâlâ Türkiye ile nitelikli bir ilişki yürütememesi de ayrı bir stratejik zaaf.***
"Özgürlükler, demokrasi ve insan hakları" gibi değerlere dayandığı düşünülen Batı ittifakı, İsrail'in Filistinlileri toplu imha etmesine sessiz kalarak insanlığı sefalete, BM Genel Sekreteri Guterres'in tabiriyle dünyayı "kaos çağına" sürüklüyor. Rusya-Ukrayna savaşı ciddi bir kırılma getirmişti zaten. Büyük güç rekabetinin nasıl hızla savaşa dönebildiğini biliyoruz artık. Savaşın hem yaygınlaştığı hem de sıradanlaştığı günlerdeyiz. Gücü olanın hukuku ve insanlığı yok sayabileceğini en çarpıcı şekilde ortaya koyan ise İsrail'in Gazze'deki katliamları oldu. İsrail ordusu, Gazze'deki son "güvenli bölge" olan Refah'a dün ağır bombardımana başladı. Soykırım davasını da Biden yönetiminin sözde uyarısını da dinlemeyen Netanyahu, yine hastaneleriyle, okullarıyla, BM kurumlarıyla ve 2 milyon sivil Filistinlisiyle Gazze'nin yok edilebileceğini gösteriyor dünyaya. Siz karar verin.