Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eskiden AK Parti'de üst düzey görevlerde bulunmuş GP ve DEVA genel başkanlarını isim vermeden "ihanet"le eleştirmesi hayli ses getirdi. Davutoğlu ve Babacan'ın "ortak irade, liyakat ve hiçlik" üzerinden verdikleri cevaplarla birlikte ele alındığında Erdoğan'ın bu çıkışıyla hem AK Parti'nin hem de bu iki partinin geçmişi ve geleceğiyle konuşulmasını temin ettiği söylenebilir. Erdoğan, son iki yılda kendisini her türlü sert cümlelerle, hatta CHP üretimi suçlamalarla eleştiren Davutoğlu ve Babacan'ı muhatap almadığı halde neden bu defa sert şekilde topa girdi? Kanaatimce kritik 2023 seçimlerine giden yaklaşık son on bir ayda başlayan bu tartışmanın kişiselduygusal düzlemi bir kenara önemli taktik ve siyasi-ideolojik yönleri var.
Taktik kısmı; ilki, Erdoğan önümüzdeki aylarda parti siyasetine daha fazla ağırlık verecek. İkincisi, AK Parti ile bu iki parti arasındaki duygusal, siyasi ve kimliksel ayrışmayı netleştiriyor. Bu ayrışmanın siyasetçiler açısından kişisel- duygusal boyutunun öne çıkması da kaçınılmaz. Yani tartışmanın "liyakat" kısmı, tarafların siyasi rekabeti ve karşılıklı eleştirileri ile ilgili. Bu eleştirilerde daha tepkisel tona savrulan daha çok yıpranır. Babacan daha temkinli dururken, Davutoğlu'nun duygusallığı ve sert söylemleri öne çıkıyor.
Bence tartışmanın asıl boyutu "siyasete rengini verebilecek siyasi aktör olup olmamak" ile ilgili. Milli Görüş geleneğinden gelen ve gençliğinden itibaren sahada pişerek parti siyasetinin birçok kademesinde yer alan ve en son liderlik konumuna gelen Erdoğan, Davutoğlu ve Babacan'ı kendi başına çizgisi olan "siyasetçi" profilinde görmüyor. AK Parti döneminde bu isimlerin parti siyasetini taşıyan isimler olmaktan ziyade teknik ve bürokratik yönlerinin öne çıktığını düşünüyor. Pınarhisar'dan başlayarak 15 Temmuz gecesine ve günümüze kadar yürüttüğü siyasi mücadele çizgisi ile Erdoğan'ın AK Parti siyasetinin başat aktörü olduğu açık.
***
Eskiden AK Parti'de iken ayrıldıktan sonra GP ve DEVA'yı kuran isimler, Erdoğan ile yollarının ayrılması konusunda seçmeni ikna edemiyorlar. Daha önemlisi, sadece Erdoğan eleştirisi ile de kendilerine siyasi bir alan üretemiyorlar. Bu iki parti en başında AK Parti ve CHP dışında üçüncü bir yol bulma iddiasındaydılar. Güncel parti siyasetinin gerçekleri ile tanıştıkça üçüncü yol olma fikrini terk ettiler. Sadece iktidarı eleştirdiler, CHP ve diğerleri ile hesaplaşmadılar. Bu partileri de etkileyecek yeni bir siyasi söylem çerçevesi kuramadılar. Aksine CHP, İP ve HDP'nin kurduğu muhalif söylem haritası içine konumlandılar. 6'lı masanın kurulması ile de bu sürecin pratik ayağı tamamlandı. Toplumun tüm farklı kesimlerine ulaşacak politika ve söylem üretelim derken siyasi yelpazede bir yere oturmakta zorlandılar. CHP ile aynı masaya oturarak Kılıçdaroğlu ya da bir CHP'li cumhurbaşkanı adayını reddedemeyecek şekilde siyasi pazarlık konumlarını zayıflattılar. Geriye CHP'li cumhurbaşkanı adayının kazanması halinde geçiş sürecinin nasıl olması gerektiğinin teknik işçiliği kaldı.***
En son GP ve DEVA arasındaki "21'de 21 reddetme" tartışması, bu iki partinin kendi siyasi kimlik ve konumlanma kriziyle alakalı. GP muhafazakâr AK Parti oylarına talip iken, DEVA muhafazakârlığı ve sağ olmayı reddediyor. Yani mesele, AK Parti döneminde birbirine çok yakın iki ismin genel başkanlık mücadelesinden fazlası. İki ayrı parti ve iki ayrı siyasi çizgi arayışı söz konusu. 28 Şubat'ı değerlendirmekte bile uzlaşamayan bu iki parti, kendilerini CHP ve diğerlerinin belirleyiciliğine bırakıyor. Yani birlikte yeni bir siyasi çizgi ve söylem çerçevesi kuramayan GP ve DEVA, siyasete renklerini vuramıyorlar. İster istemez kendilerinin rolünü CHP, İP ve HDP'nin belirlediği aday ve ittifak yapılanmasının teknik kısmının hazırlığı işine indirgiyorlar. Erdoğan'ın eleştirisini bir de böyle okumakta fayda var.