Salı günü CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı adayı olmamasının partisine maliyet getireceği bir çizgiyi aşmak üzere olduğunu yazmıştım.
6'lı masa, CHP'li aday dayatmasını kabul eder mi ya da her parti kendi adayını mı çıkarır bu muhalefetin tercihidir.
Ancak önemli bir çizgi var ki Kılıçdaroğlu asıl bu kritik çizgiyi aşalı çok oldu.
Bilinçli olarak siyasi hayatımızın tansiyonunu yükselten bu yolda kararlı görünüyor.
O da demokratik sorumluluğu gözeterek muhalefet yapma çizgisi.
Ülkenin genel menfaatine ve demokratik kurumlarına saygı duymak muhalefetin de görevi.
Eleştiri bir hak ve hatta görev ancak demokratik meşruiyeti yıkıcı, hedef gösterici, düşmanlaştırıcı ve tehdit edici olmamak şartıyla...
Halbuki Kılıçdaroğlu yıkıcı ve kavgacı bir dil kullanıyor.
Sıklıkla öfke boşalması yaşıyor.
Bürokratları, hâkimleri tehdit ediyor.
Çok sayıda yalan iddiayı gündeme getiriyor.
Seçimlere olan güveni şimdiden asılsız iddialarla zayıflatmaya çabalıyor.
Cılız bir helalleşme söyleminin hemen yanında kavgacı, tehdit yüklü ve intikamcı argümanlar seslendiriyor.
En son Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesini "kaçma hazırlığı" ile itham etti.
Bazı sivil toplum kuruluşlarını "paralel yapı" olmakla suçladı.
FETÖ için kullanılan tabirleri kendince Erdoğan'ın etrafı için sarf ederek bir korku ve intikam iklimi oluşturmaya çalışıyor.
***
Kılıçdaroğlu, bu tahripkâr, negatif ve güvenlikleştirici söylemlerin kendisini "Erdoğan ile mücadele edebilecek" bir profilde gösterdiğini zannedebilir.
Bu tarzını seküler kesimin öfkelilerini tatmin etmek için sergiliyor olabilir.
Böylece parti tabanını adaylığı etrafında birleştirdiğini düşünülebilir.
Hatta 6'lı masayı bir arada tutmanın yeteceğini ve CHP'nin adayı olarak ikinci tura kalabileceğini hesaplıyor olabilir.
Bu hesaplar Kılıçdaroğlu'nu ve CHP'yi ilgilendirir.
Kılıçdaroğlu'nun öfkeli dilinin SP, GP ve DEVA'nın seçmenleri için CHP ile birlikte hareket etmeyi zorlaştırdığı görüşündeyim.
Kılıçdaroğlu'nu 6'lı masanın tarif ettiği "barışçıl, kucaklayıcı vs." aday tipinden uzaklaştırdığı kanaatindeyim.
Dahası, Cumhur İttifakı'nın da siyaseten Kılıçdaroğlu'nun bu halinden rahatsız olduğunu sanmıyorum.
Asıl mesele Kılıçdaroğlu'nun gerçekten ne yapmaya çalıştığı ve bu yıkıcı söyleminin demokrasimize etkilerinin ne olacağı.
***
Kılıçdaroğlu muhtemelen etkili muhalefet adına önüne koyulan her türlü iddia ve suçlamayı doğru olup olmadığına bakmaksızın dillendirmeye devam edecek.
Bu söylemlerin kullanışlı olduğunu sanması yeterli gibi.
Akıl verenleri Kılıçdaroğlu'nu bu tarza ikna etmişler.
Ancak bu yolun sonu her kesimden oy alabilecek bir yere çıkmıyor.
Mevcut Kılıçdaroğlu profili, devlet adamı sorumluluğu gösterebilecek bir noktadan çok uzakta.
Aksine sanki birileri Kılıçdaroğlu'nu üzerine şimşekleri çekerek "pozitif görünümlü bir başka aday" adına maliyetleri yüklenmeye yöneltiyor gibi.
Elbette Kılıçdaroğlu bu yaklaşımı gönüllü olarak da tercih etmiş olabilir.
Seçim sürecine kadar kavgacı profil oluşturup sonra güya kucaklayıcı bir adaya bayrağı teslim eden bir taktik güdebilir.
İktidar çevrelerinin bu ihtimali de gözetmesi gerekir.
Yine de bütün bunlardan önemli olan şey Kılıçdaroğlu'nun belirli bir toplumsal kesimi kriminalize eden dilinin demokrasimize verdiği zarardır.
Erdoğan'a yakın olduğu için bazı sivil toplum kuruluşlarını MGK'nın FETÖ için kullandığı "paralel yapı" şeklinde nitelemek suç mudur bilmiyorum ancak toplumsal barışı tahrip eden bir provokasyon mahiyetinde olduğu açıktır.
Kılıçdaroğlu'nun aştığı bu çizgi tüm Türkiye'nin geleceğinin aleyhinedir.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz