Son günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın baş döndürücü bir diplomasi trafiği var. Yüz yüze görüşmelerinden öne çıkanlar dün Almanya Şansölyesi Scholz, pazar günü Yunanistan Başbakanı Miçotakis ve geçen çarşamba günü İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ile olanlardı. Lider diplomasisine önem veren Erdoğan'ın mevcut yoğunluğunun temelde iki sebebi var. İlki, Ukrayna krizinin diplomatik olarak aşılmasında Türkiye'nin üstlendiği kritik rolle ilgili. İkincisi, Ankara'nın bir yıldır yürüttüğü normalleşme politikasının BAE'den sonra İsrail ve Yunanistan ayaklarında da yeni bir aşamaya geçmesi. Şimdilerde Erdoğan'ın bu iki diplomatik hamlesi birbirini besleyerek Türkiye'yi uluslararası arenada daha iddialı bir noktaya taşıyor. Hatırlayalım, Koronavirüs salgının büyük güç rekabetini hızlandıracağını çok konuştuk. Rusya'nın Ukrayna'yı işgali bu hızlanmanın ilk çarpıcı örneği oldu, büyük bir deprem etkisi yarattı. ABD, İngiltere ve AB'nin Rusya'yı izolasyonu o denli sert oldu ki, büyük güç siyasetindeki depremin artçı sarsıntıları da dünya başkentlerini endişelendiriyor. Rus lider Putin'in revizyonist hamlesinde başarılı olması durumunda da Batı ittifakının Putin'e geri adım attırması durumunda da uluslararası sistem yeni belirsizliklere ve gerilimlere gebe. Putin başarılı olursa Orta Asya, Ortadoğu ve Kafkaslar'a ek olarak Doğu Avrupa ve Baltıklar da Rusya'nın baskısını daha çok hissedecek. Batı ittifakı Rusya'ya geri adım attırırsa ABD, Çin ile rekabetinde bu başarıyı kullanacaktır.
***
Jeopolitik dönüşümün farkında olan liderler savunma, hammadde, enerji ve gıda başta olmak üzere stratejik sektörlerde yeni arayışlara yöneliyor. Suriye, Irak ve Libya krizlerinde önemi fark edilen Türkiye'nin oynadığı/oynayabileceği rol artık Batı başkentlerinin ihmal edebileceği noktayı aştı. Avrupa'nın geleceğini doğrudan etkileyen Ukrayna krizinde Ankara'nın tecrübeli lideri ile görüşmek elbette akıllıca. Bugün Scholz'un ziyaretini değerlendirmekle yetineyim. Her şeyden önce Scholz, Merkel'in gidişiyle Avrupa siyasetinde oluşan boşluğu doldurmak durumunda.
Fransız Cumhurbaşkanı Macron, bütün hamlelerine rağmen Avrupa'nın sorunlarını çözebilecek bir performans gösteremiyor. Rusya'nın Batı'dan kopuşunun ise en çok Alman sanayisini etkileyeceği malum. Berlin'in sadece Rus doğalgazına bağımlılığı yüzde 49. AB'nin ekonomik motoru Almanya, enerjide alternatifleri üretmek için Türkiye ile yeni ve cesur bir iş birliği hamlesine ihtiyaç duyuyor. Doğu Akdeniz bu anlamda değişen ittifakların ilgi odağı haline geliyor.
***
Avrupa'nın geleceğinin şekillenmesinde üç ülkenin kritik rolü var: Rusya, İngiltere ve Türkiye. Ukrayna işgali üzerine artık en azından Putin yönetimindeki Rusya, Avrupa'nın düşmanı olarak konumlandırılıyor. Mevcut ağır kültürel ve ekonomik yaptırımlar Rusya'nın Batı ile entegrasyonundan uzun bir süreliğine vazgeçildiği havasını veriyor. Rusya'nın izolasyonunda İngiltere baskın bir rol alarak Avrupa'nın güvenlik mimarisinin geleceğine müdahil oldu. Almanya, Avrupa siyasetini ve güvenliğini ne İngiltere'nin ne de Fransa'nın inisiyatiflerine bırakamaz. Savunma bütçesini yüzde 2'nin üzerine çıkaran Berlin yeniden silahlanma kararı aldı. Ukrayna krizi sırasında yeterince dikkat çekilmedi ancak bu karar 2. Dünya savaşı sonrası statükonun önemli bir unsurunun değişmesi demek. Şimdilik Almanya'nın ABD'nin istediği bir hususu yerine getirdiği düşünülse de gelecekte Avrupa güvenlik mimarisi daha fazla Alman etkisine girecek.
Ukrayna krizi gösterdi ki, Rusya'nın sınırlanması ve dengelenmesi AB için çok kritik bir husus. AB, Türkiye'ye yönelik stratejik körlüğünü şimdilerde aşamazsa yeni krizlerle daha çok sarsılmaya aday. Özetle Scholz, AB'nin geleceği için cesur ve zor kararlar almak durumunda olan bir siyasetçi.