İşgalin on ikinci gününde Rusya, başta Kiev olmak üzere Ukrayna şehirlerine yönelik ablukasını ağırlaştırma hazırlığında. Ateşkes görüşmelerinde "Rusya veya Belarus'a açılan insani koridorlar" gibi öneriler sebebiyle mesafe alınamıyor. Ağır ekonomik yaptırımlara rağmen Rus lider Putin'in Kiev'i almadan durması beklenmiyor. Putin'e göre "operasyon" planlandığı gibi gidiyor. Mesele artık Putin'in rasyonel ya da çılgın değerlendirmeleri ile ilgili değil. Putin, dünyaya ve Rus kamuoyuna bir zafer satmak zorunda. İster ABD Başkanı Biden'ın "kısmi işgale" katlanabileceklerini söylemesine kanmasından ister operasyon yapmaya mecbur kalmasından olsun, Ukrayna işgali ile Putin bütün siyasi hayatını ortaya koydu. Şu aşamada elbette insani koridorların oluşturulması önemli. Ancak kuşatılan şehirlerden sivillerin tahliyesi sonrasında Rusya'nın ağır bombardımanı ve şehir çatışmalarının artması bekleniyor.
***
Uzmanlar üç haftalık sürenin kritik olduğuna dikkat çekerek savaşın daha da çirkinleşmesinden endişe ediyor. Kiev'in düşmesi durumunda "sürgünde hükümet" dahil alternatif senaryolar gündemde. Ukrayna'nın bölünmesi ya da Batı destekli uzun bir iç savaşa sürüklenmesi ihtimallerinin ikisi de en kötü senaryolar. Yine nükleer kartı şimdiden çeken Putin'in savaşı Doğu Avrupa'ya taşıması tam bir kâbus senaryosu olur. Ukrayna, ne yazık ki, giderek Avrupa'nın Suriye'si veya Afganistan'ı olma yolunda. Komşu ülkelere geçen Ukraynalı mülteci sayısı 2 milyona yaklaştı.***
ABD ve AB'nin beklenenden ağır bulunan yaptırımları ve sert söylemleri sebebiyle Rusya ve Ukrayna arasında Erdoğan'ın tabiriyle "barışın yolunu açabilme" imkânı olan çok ülke yok. Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un Putin ile görüşme yapmasına rağmen Fransa'nın arabuluculuk noktasında olmadığı açık. Çin, Hindistan, İsrail ve Türkiye'nin isimleri öne çıkıyor. Savaşan iki liderin güvenebileceği isim, Ukrayna krizinin başından itibaren ısrarla arabuluculuk öneren Erdoğan olabilir. Bu savaştan etkilenen ülkelerden birisi olarak Türkiye hem Rusya hem de Ukrayna'yı kaybetmek istemiyor.
Ankara'nın tavrı net. Rus askerlerinin çekilmesini istiyor ve Ukrayna'nın bağımsızlığını/ toprak bütünlüğünü destekliyor. Ukrayna ile savunma sanayisindeki işbirliğinin devamı olarak SİHA vermeye devam ediyor. Boğazları savaşan iki tarafa da kapattı. Ancak Rusya'ya yönelik büyük izolasyona "yaptırımlar ve Putin'i şeytanlaştırma" ayaklarında katılmıyor. Bunun yerine Moskova ve Kiev ile aynı anda güven ilişkisi kurabilen konumda kalmak istiyor. Bu pozisyonun krizden çıkış için bütün taraflar (Rusya, Ukrayna, NATO, ABD ve AB) açısından değerli olduğu açık.
Muhalefetin Rusya'ya yaptırımların peşine takılma önerisi realiteden kopuk. CHP ve İP'in Putin üzerinden Erdoğan'ı eleştirmeleri ve oligark benzetmeleri yapmaları ise tam bir ucuz popülizm örneği. Batı başkentleri Rus işgali sebebiyle Türkiye'nin stratejik önemini yeniden hatırlarken muhalefetin bu denli sığ yorumlara hapsolması üzücü. Büyük güç rekabetinin yeni bir jeopolitik kırılmaya uğradığı günlerde muhalefetin dünyadaki değişimi anlamaktan uzak olması temel bir sorunumuz.
İktidar, Ukrayna krizini dinamik şekilde ele alıyor. Amaç, Türkiye'yi savaşın etkilerinden mümkün olduğu ölçüde korumak ve barışın yolunu açabilecek bir politikaya katkı verebilmek. İlginçtir, bu aşamada Türkiye'nin pozisyonunu Ukrayna, Rusya ve Batı ittifakı içerideki muhalefetten daha iyi anlıyor. Krizin seyrine bağlı olarak Ankara elbette yeni kararlar almak durumunda kalabilir.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz