Sovyetler Birliği'nin dağılmasının 30. yıldönümünde dünya başkentleri Ukrayna krizindeki Batı-Rus gerilimine odaklandı. Moskova'nın eski Sovyet dünyasında Rus nüfuzunu pekiştirmek için yeni bir hamle içerisinde olduğu açık.
Son gerilim çerçevesinde Moskova, NATO'nun Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki askeri faaliyetlerine son vermesine ve Ukrayna dahil yeni üyelere kapıyı kapatmasına dair yazılı güvence talep ediyor. Ukrayna'nın NATO'ya girmesini "ulusal güvenlik" meselesi olarak görüyor. Diğer bir tabirle Rusya, Batı ile arasındaki güç denkleminde kendi lehine "kalıcı ve geri döndürülmez bir revizyon" istiyor.
"Doğu Avrupa ve Ukrayna" talebi kabul görmeyen Moskova, Washington'a karşı tehditlerde bulunuyor. Küba ve Venezuela'da asker konuşlandırmaktan bahsediyor. Cenevre, Brüksel ve Viyana'daki diplomatik görüşmelerden bir sonuç çıkmazken gözler Rus lider Putin'de.
HANGİ SENARYO?
Amerikan istihbaratı Rusya'nın sahte bayrak operasyonu hazırlığı yaptığını ileri sürerken Başkan Biden da, Rusya'nın harekete geçeceğinden neredeyse emin. ABD ve NATO'dan istediği yazılı güvenceleri alamayan Rus lider Putin'in hangi senaryoyu sahneye koyacağı merak konusu.
Biden, siber saldırı ve Rus subayların ayrılıkçılara desteği formunda "küçük bir istila" ile çok sayıda Rus askerinin Ukrayna'ya girmesi anlamındaki kapsamlı bir işgal arasında fark gördüğünü basın toplantısında açık etti. İlk senaryoda Rusya'ya verilecek tepkide NATO müttefiklerinin görüş farklılıkları olduğunu söyledi. İkincisi için ise "Rusya Ukrayna'yı işgal ederse bu dünyada 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana en önemli olay olur" cümlesini kullandı.
Batı ittifakının elindeki en önemli koz gerekirse Putin'i ve etrafını da hedefleyen ekonomik yaptırımlar uygulamak. Geçmiş yaptırımları aşabilen ve yaptırımdan ürkmeyen Putin'in "hiç görmediği yaptırım" tehdidi karşısında geri adım atması beklenmiyor. Batı medyası Putin'in hamlelerini "büyük bir imparatorluğu yeniden inşa etme girişimi" olarak görse de Rus aklında Sovyetler'in dağılması döneminde Batı ve ABD'nin verdiği sözü tutmamış olması var. Hatta Sovyet imparatorluğunun dağılmasında başta olan Mikail Gorbaçov geçen ay bir mülakatta ABD'nin "zafer kazandık kibriyle NATO'yu genişlettiğini" söyleyerek bunu açıkça dile getirdi.
NATO'YU TARTIŞMAK
Putin'in Ukrayna'da gerilimi yükseltmesi NATO'nun geleceğini de tartışma gündemine soktu. Kuşkusuz NATO'nun demode olduğunu söyleyen Trump döneminde değiliz. Ancak Biden'ın da Ukrayna gerilimi üzerinden Transatlantik ittifakı toparlaması kolay görünmüyor. İçeride Rusya politikası konusunda kafalar hayli karışık.
Bir yanda NATO ve ABD'li yetkililer "NATO'nun açık kapı politikasından vazgeçmeyeceğini" vurguluyorlar. Diğer yanda etkili Amerikan dergisi Foreign Affairs'de dağınık ve şişkin bir canavara dönüşen NATO'nun kendi selameti için kapılarını yeni üyelere kapatmasını öneren yazılar yer alıyor.
The Wall Street Journal, Putin'i durdurmanın yolunu "Ukrayna'yı savunmak için Amerikan ve koalisyon güçlerini konuşlandırmakta" gören yazı yayımlıyor.
Amerikan siyasal aklı Putin ile gerilimde zorlanıyor. Putin'in büyük bir savaşı istemediği söyleniyor. Batı ittikakının da yeni bir soğuk savaşı hiç arzu etmediği malum. Hatta Hint-Pasifik bölgesi ve Çin'den ilgisini uzaklaştıracak bir çatışma ABD'nin isteyebileceği en son şey. Hasılı, Ukrayna krizinde karşılıklı hamleler devam ediyor.
Zihinlerdeki diğer bir soru Biden ile Putin arasındaki sinir harbinde kimin kimi oyuna çektiği. Biden'ın "küçük istila" tanımını Rusya'yı tuzağa çekecek bir "yeşil ışık" olarak görenler var. Rus muhalif Navalni'ye bakarsanız, Putin Batı'ya karşı "kandırmaca ile kendini yaptırımlardan koruyacak" bir oyunun içinde. Şimdilik bu sorunun cevabı belli değil. Ancak mevcut gerilimi analiz edenlerde ağırlıklı görüş Putin'in "yeni bir soğuk savaşa" cesaret edemeyen Batı ittifakı karşısında elini güçlendireceği yönünde.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz