Ramazan Bayramınızı tebrik ederim.
Covid-19 salgını sebebiyle bu bayramı eskileri gibi yaşayamadığımız için hepimizin yüreği buruk.
Sanal görüşmelerin akraba ve dostlarla yüz yüze sohbetin yerini tutmadığı açık.
Eve kapanmak zorunda olmadığımız ve sahici bayram tadıyla kutlayacağımız Kurban Bayramı geçirmeyi şimdiden Rabbimden diliyorum.
Virüsün bu bayram bizi evlere tıkamasının burukluğuna başka bir hüzün karışıyor.
Yarın, 27 Mayıs, 1960 darbesinin 60. Yılı.
Türk demokrasisinin en karanlık günlerinden birisi.
Cumhuriyet tarihinde askerin milli iradeye, sivil siyasete müdahalesinin başlangıcı.
Merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam kararının alındığı Yassıada, yarın bu meşum geçmişten bir nebze de olsa arınacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından "Demokrasi ve Özgürlükler Adası" olarak milletin hizmetine açılacak.
Bu açılış sembolik mesajlar taşıyor.
Merhum Menderes'in aziz hatırasını andığımız gibi milli iradeye vesayet altına alma girişimleri de tarihin sayfaları arasına gömülüyor.
Darbeciliğin Kökünün Kazınmasının Mührü Olsun
Darbecilik, ne yazık ki Türk siyasetinin bir türlü bünyesinden atamadığı, mutasyonlara uğrayarak neredeyse her on yılda bir etrafı kaplayan bir virüs.
Milletin kaderini elinde tutmak isteyen vesayetçi bürokratik elitlerin ve işbirlikçisi kimi kifayetsiz siyasetçilerin terk edemediği, genlerine işlemiş bir hastalık.
Her seferinde farklı formlarla gelerek bu ülkenin müreffeh ve bağımsız bir vatan olmasını, bu milletin kendi iradesine göre yol çizmesini engelledi.
Her müdahale dışarıdan hamilere sahipti.
İşte 27 Mayıs 1960 darbesi sadece Başbakan Menderes ve arkadaşlarını haksızca idama götürmekle kalmadı.
Askerin siyasete müdahalesinin uğursuz adetini başlattı.
Milletin seçtiği siyasetçiler bu cendere ile 1971'de, 1980'de, 1997'de, 2007'de ve 2016'da yüzleştiler.
Demirel, Özal ve Erdoğan gibi tek başına iktidarı yakalayan sağ liderler, askeri vesayeti Demokles'in kılıcı gibi hep üzerlerinde hissettiler.
Menderes'in katledilmesini, elem verici dramını hiç unutamadılar.
Milletin taleplerini yerine getirmenin, iç ve dış vesayetin aktörleri ile mücadelenin Menderes gibi kefeni giyebilme cesareti gerektirdiğini çok sık idrak ettiler.
Vesayetle mücadelede Erdoğan'ın apayrı bir yeri var.
Bu sebeple "Demokrasi ve Özgürlükler Adasını" açmak, Menderes'in anısını yüceltmek ve darbeciliği bitiren mührü vurmak en çok Erdoğan'a yakışıyor.
Zira siyasetçinin bileklerindeki prangayı söküp atmak Erdoğan'ın mücadelesiyle mümkün oldu.
27 Mayıs Ruhu 15 Temmuz Gecesi Gömüldü
Erdoğan, İstanbul Büyükşehir belediye başkanlığından 15 Temmuz 2016 gecesine yürüdüğü zorlu yolda önce zindanları, 28 Şubat sürecini, sonra siyaset yasağını, sonra 2007 e-muhtırasını, sonra 2008 kapatma davasını, sonra 2013 yargı darbelerini, en son da 15 Temmuz darbe girişimini aştı.
Farklı yüzlerle üzerine gelen vesayeti hep sandığa giderek adım adım geriletti.
Cumhurbaşkanlığı sistemi ile de askeri sivil siyasetin tam denetimine soktu.
CHP'nin darbe imaları ile sandık dışı seçeneklerden ümidi kesmediği anlaşılan bugünlerde Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nın açılışı dosta düşmana ders olsun.
Bu millet, 15 Temmuz gecesinde Erdoğan'ın çağrısına cevaben göğsünü silahlara, bombalara siper ederek 27 Mayıs'ın habis ruhunu toprağa gömdü.
Canı pahasına Erdoğan'a sahip çıkarak Menderes'in dramını bir daha tekrarlatmadı.
İçerdeki darbecilere ve dışardaki hamilerine unutmamaları gereken bir uyarıda bulundu.
Türkiye kendi yolunu çizecek bir iradeye sahiptir.
İşte bu yüzden 27 Mayıs'ı anmanın hüznü, 15 Temmuz gecesinin zaferini kutlamanın onuruyla birleşiyor.